A- AİLESİ VE YAŞADIGI YERLER
Bağlıları arasında Seyda hazretleri namıyla bilinen Eşşeyh Esseyyid Muhammed Raşid Erol (k.s.) hazretleri 23.3.1930 tarihinde Siirt'in Baykan ilçesine bağlı Siyanüs köyünde dünyayı şereflendirmişlerdir. Babası Gavsi Bilvanisi Seyyid Abdulhakim Hüseyni (k.s.) hazretleri olup Nakşibendi büyüklerindendir. Dedeleri Seyyid Muhammed Şeyh Muhammed Diya-uddin (k.s.) hazretlerinin halifelerindendir. Baba ve dedeleri ilim ve tarikat ehli olan Şeyda hazretleri Evladı Resul olup Bilvanis seyyidlerindendir. Hz. Hüseyin (r.a.) soyundan geldiği için de "El-Hüseyni" denilmektedir. Seyyidlik şeceresi şu şekildedir:
1 -Seyyid Muhammed Raşid d-Hüseyni
2 -Seyyid Abdülhakim el-Hüseyni
3 -Seyyid Muhammed
4 - Seyyid Ma ruf
5 -Seyyid Tahir
6 -Şeyh Seyyid Kal
7 - Seyyid Hace Ebu Tâhir
8 -Seyyid Said Ebu l-Hayr
9 -Seyyid Ali
10- Seyyid Halil
11- Seyyid Hasan
12 -Seyyid Mahmud
13-Seyyid Ali
14- Seyyid Taceddin
15-Seyyid Kasım
16-Seyyid İdris
17- Seyyid Ca'fer
18-Seyyid Kasım
19-Seyyid Kemaleddin
20-Seyyid Ebu Firas
21-Seyyid Fellâh
22 - Seyyid Muhammed
23- Seyyid Taceddin
24-Seyyid Ebu Firas
25-Seyyid Maceddin
26-Seyyid Muhammed el-Mağfur Ebu Firas
2 7- Seyyid Şerafeddin
28-Seyyid imam Ali
29-Seyyid İmam Hüseyni (r.a.)
Dedesi Seyyid Muhammed (k.s.) medreselerde yetişmiş çok büyük bir alimdi. Hüsn-ü hat sanatinda çok mahirdi. Hazret'e intisab etmiş, Nakşibendi halifesi olarak icazet ve hilafet almişti. Fakat kendisi şeyhine "Sizin sagliginizda kendi halifeligimi açikliya-mam, sizden sonraya kalirsam, açiklanmasini birisine vasiyyet edersiniz. Aksi takdirde sizin yaşadiginiz devirde ben mürşidim ben şeyhim diyemem, lütfen beni gizleyiniz" diye rica etmişti. Şeyhinden önce vefat ettigi içinde halifeligi açiktan ilan edilmeyip gizli kalmiştir. Babası olan Gavs hazretlerini Seyyid Muham-med'in vefatı üzerine Seyyid Maruf (k.s.) (Şeyda hazretlerinin dedesinin babası) büyütmüştür. Gavs hazretleri Siyanüs seyyidlerinden olan Fatime Validemizle evlenmişler, bu izdivaçtan Seyyid Muhammed (k.s.), Seyyid Muhammed Raşid (k.s.) ve Seyyid Zeynel Abidin isimlerinde üç oğlu ile Halime ve Hatice isminde iki kızı olmuştur. Zeynel Abidin küçük yaşta vefat etmiştir. İlk zevcesinin teşvikiyle evlendiği Ta-runi köyünden Seyyide olan ikinci hanımı Sıdıka Va-lidemizdende Şeyda hazretlerinin diğer kardeşleri, Seyyid Abdülbaki (k.s.), Seyyid Ahmed, Seyyid Ab-dülhalim, Seyyid Muhyiddin ve Seyyid Enver ile Aynulhayat, Refiate, Raikate, Naciye adlı kızkardeşleri olmuştur. Şeyda hazretleri 2 yaşlarında iken Seyyid Maruf vefat edince Gavs hazretleri evini Siyanüs köyünden Taruni köyüne taşıdı. Burada 13 sene kaldılar. Daha sonra mürşidi Ahmedi Haznevi'nin (k.s.) izniyle Bilvanis köyüne hicret ettiler. Şah-ı Hazne Şeyda Hazretlerini 9 yaşındayken görür. Yüzü aydınlanır. İleride çok sofileri olacağını belirtir ve Allah'a şükrederek "Biz onun cemaatında bulunamazsak da, o çok kalabalık cemaatın çobanını görmek te büyük bir nimettir" derler. Şeyda hazretleri (k.s.) bu köyde yine Seyyide olan Sekine Validemizle evlenmişlerdir. Bu evlilikten Seyyid Fevzeddin, Seyyid Abdülgani, Seyyid Taceddin, Seyyid Mazhar, Seyyid Abdurrakib isimli oğullan ile Haşine, Muhsine, Hasibe, Rukiye, Münevver, Mukaddes, Mümine ve Hediye isimli kızları dünyaya gelmiştir. Gavs hazretleri Bilvanis köyünde 6 sene kaldıktan sonra Şeyda hazretleriyle birlikte Bitlis'in Kasrik köyüne taşındılar. Burada 11 sene kaldıktan sonra Siirt'in Kozluk kazasının Gadir köyüne hicret ettiler. 9 sene (Burada iken vatan görevini önce acemi birliği olan Manisa'da, sonra Diyarbakır'da tamamladı) kaldıkları Gadir'den hayatının sonuna kadar ikamet edecekleri Adıyaman ilinin Kâhta kazasının Menzil köyüne yerleştiler. Babası Gavs hazretleri l Haziran 1972 yılında vefat edince başhyan ir-şad görevi 21 sene 4 ay 19 gün devam etmişti. Şeyda Hazretleri babasının vefatında buyurdular: "Allah (cc) Resulüne "Biz seni alemlere rahmet olarak göndermekten başka birşey için göndermedik. Allah Rasûlünün ölümü dünyanın üzerine musibet halinde çöktü. Benim babam da Allah Rasûlünün varislerin-dendir. Ben onun Allah yolunda insanları irşad ve ilimle uğraştığına şahidim. Biz onu Allah yolunda olduğu için seviyorduk. Babam vefat etti. Nakl-i mekan etti. Allah Hayy'dır ve mekândan münezzehtir. Öyleyse aşka, Allah'a... herşey fanidir." 1968 yılında halifelik icazetini alan 1972 yılında irşad görevine başlayan Şeyda hazretlerinin (k.s.) yurtiçinden ve yurdışmdan aşırı ziyaretçisinin gelmesi 18.7.1983 tarihinde Çanakkale'nin Gökçeada ilçesinde mecburi ikametine yolaçmıştır. Önce Adıyaman'a, sonra Adana'ya oradanda Gökçeada'ya götürülen Şeyda hazretleri çektiği sıkıntı ve adanın havasının, sıhhatini etkilemesi sonucu 30.1.1985 tarihinde Ankara'ya nakledilmiştir.
Burada da 16 ay gözetim altında tutulduktan sonra Merkezi idarenin müsadesiyle tekrar Menzil'e dönmüştür. Tekrar tebliğ ve irşad hizmetinedevam ederken 1991 yılının Ramazan Bayramı bayramlaşması sırasında içersine zehirli böcek ilacı çekilmiş şırıngayla suikast yapılmış, eline isabet eden zehir etkisini göstermiş, acil müdahaleyle hastaneye yatırılan Şeyda hazretleri (k.s.) hayati tehlikeyi atlatmış, fakat elinin üstündeki ve içindeki yaralar sebebiyle uzun süre ızdırap çekmiştir. Şeker, damar sertligi, tansiyon ve romatizma hastaliklari nedeniyle uzun yillar tedavi gören Şeyda hazretlerinin ölümünden bir yil önce ayagi kirilmiş çektigi izdiraplarina bir yenisi eklenmiş, fakat irşad faaliyetleri kesintisiz devam etmiştir. Romatizma sebebiyle her yaz gittiği Afyondaki kaplıcalardan Ankara'ya dönüşünden bir kaç gün sonra 22.10,1993 Cuma günü cuma namazından önce 63 yaşında Rahmet-i Rahmana kavuşmuştur. Vefat haberini alan onbinlerce bağlısının katılımıyla ertesi gün Menzilde babasının yanı başında toprağa verilmiştir.
SEYDA HAZRETLERININ MENKIBE VE KERAMETLERİ
Gavs Hazretleri kendi eliyle yetiştirdigi, hem zahiri (şer'i), hem de batini ilimleri Ögretip manevi makamina varis biraktigi ogluna kendisi henüz hayatta iken dergâhin bir çok işini tevdi etmiş olup çogu zaman birşey soruldugunda "Gidin Raşid'e sorun" diye buyururlardi....
Gavs Hazretleri kendi eliyle yetiştirdigi, hem zahiri (şer'i), hem de batini ilimleri Ögretip manevi makamina varis biraktigi ogluna kendisi henüz hayatta iken dergâhin bir çok işini tevdi etmiş olup çogu zaman birşey soruldugunda "Gidin Raşid'e sorun" diye buyururlardi. Gavs hazretleri (k.s.) bir sohbetinde; "Kendi yerine kendinden daha büyük bir şeyh birakmadan vefat eden mürşid, indallah'da mesuldür" demişlerdir. Vefatlarindan Önce bu sözü hatirlayarak: "Elhamdülillah, biz bunu yaptik. Raşid bizden büyüktür" diyerek Mu-hamnied Raşid (k.s.)'in manevi yönden, kendilerinden daha büyük oldugunu belirtmişlerdir. Anlatıldığına göre Gavs hazretlerine (k.s
bir meselenin lıasıl yapılacağı sorulunca tebessüm ederek: "Siz onu Muhammed Raşid (k.s.)'e sorun. Bizim mühendisimizde odur. Benim kanaatimce dünyanın bütün mühendislerini getirseniz, Muhammed Raşid'in akli gibi olmaz. Ben onlarin gönüllerinin kirilmasini istemedim. Siz Muhammed Raşid'in dedigini yapin" derdi. * 1974-75 yılında şikayet üzerine gelen subayla şu konuşma olmuştu. Subay Şeyda Hazretlerine "Muhammed Raşid sen gençsin yakışıklısın, güzelsin ne diye sen bu gençliğini heder ediyorsun, bu işe başlıyorsun. Sonu yoktur bu işin. Bir fayda olmaz. Hiç bir şeyin de yok. Gel bu işten vazgeç. Biz de senden vazgeçelim. Bu kadar seni rahatsız etmeyelim." Şeyda Hazretleri cevaben "Komutan biraz sabret. Eğer bizim gayemiz Allah nzası ise bu iş devam eder ne sen, ne ben hiçbir kişi bu insanları dağıtamaz. Eğer gayemiz Allah rızası değilse birkaç gün sonra kimse benim kapımı çalmaz. Kimse de senin yanına gelmez. Hiç kimse ne beni, ne de seni rahatsız etmez. İkimiz de evimizde rahat ederiz" dedi. * Gavsın (k.s.) vefatından sonra sadıklardan biri şu rüyayı görür: Resulullah (s.a.v.) Sahabe-i Kiram ve Sadatların hazır olduğu mecliste dediler: -Gavs (k.s.)'ın zahirinden ve batınından Seyyid Muhammed Raşid hazretleri (k.s.) hariç kimse pek bir şey anlayamadı. * Genellikle teveccüh olduğu günlerde çay verilirdi. Bir sabah halife iken Seyyid Muhammed Raşid hazretleri (k.s.) demlenmiş çay ve şeker getirip sofiye verdi. Herkese üçer bardak dağıtmasını emretti. Ben bu çay, bu kadar insana yetmez diye içmeyip sonunu bekledim. Baktım ki herkes üçer bardak çay içti. Sıra bana geldiği zaman soğumuştur diye gönülsüz olarak aldım. Baktım ki, çay ocaktan yeni inmiş gibi sıcak. Demliğe baktım daha yan bile olmamış, şekerde aynı. Bu halleri görünce ehhıllah'ın kadir ve kıymetini bilip edepli olmaya gayret ettim. * Bir gün Gavs hazretlerini (k.s.) ziyaret için iki kişi geldi. Hz. Gavs (k.s.) bunlara memleketlerinin ismiyle hitap edip, iltifat etti. Birisi dedi: -Efendim, bu benim kardeşimdir, delidir. Biz bunu zincirle baglariz, derdine tibben bir çare bulamadik, en son doktor "Bu bizim işimiz degil, bunu ancakhocalar iyi eder" dedi. Biz de sizin isminizi duyduk ve geldik. Ben ömrümü gafletle geçirdim, yalnız dün gece bir rüya gördüm, rüyamda tanımadığım, iri vücutlu, siyah sakallı, cübbeli, sarıklı ve nurani bir zat odama girdi ve baş, şehadet ve orta parmaklarının üçünü birden kalbime vurarak, kalbimden yumurta büyüklüğünde simsiyah bir şey çıkardı. Kalbim hala ağrıyor, ama kalbimde bir iz yok. Gavs hazretleri (k.s.) bu sözleri dinledi tebessüm etti: "Allah (c.c.) şifalar versin, inşallah iyi olur." buyurdu. Zincirlerden kurtulan hastayla Gavs (k.s.)’in elini öperek çiktilar. Agabey: "Rüyamda gördügüm zat bu degildi. Burada başka şeyh var midir? diye sordu. Seyyid Muhammed Raşid (k.s.) gösterilince şaşirarak rüyada gördügü zatin o oldugunu söyledi. Hemen gördüm ve kalbindeki yumurtayi siz çikardiniz" dedim. O da eliyle işaret ederek: "Sus Allah (c.c.) her şeye kadirdir. O'nun fazlu ihsani çoktur." deyip beni susturdu ve hastaniza Allah hayirli şifalar versin." deyip bizi ugurladi.
* Hocanın birisi rüyasında Hz. Rasûlüllah'ı görüyor, şu şekilde buyuruyor "Benim öyle bir oğlum varki Allah (cc) benim ümmetimin bir kısmını onun hatırına vermiştir. Şu anda divanda sobanın yanında üzerinde siyah bir örtüyle yatıyor." Hoca hemen gidip bakıyor ve o kişinin Şeyda Hz.lerinin olduğunu görüyor. * Bir gün Şeyh Muhammed Arapkendi (k.s.) yörenin taninmiş ulemasindan Molla Nuri'ye misafir olmuş. Ben de ziyarete gittim. Akşam sohbetinde dediler: -Bize gereken şudur. Boyunlarimizi uzatalim, Şeyh Abdülhakim'in (k.s.) manevi mirasçisi Seyyid Muhammed Raşid (k.s.) üzerimize basip geçsin, çünkü Nakşi Tarikatinin şerefi bugün onlardadir. Itiraz edenler oldu. Cevaben: -O Gavs olmasaydı, Şeyh Muhammed Raşid (k.s.) böyle olmazdı, buyurdu. * Birgün Menzil'e gidiyorduk, varmamıza kırk dakika vardı, o sırada akşam oldu. O sıralarda Şeyda hazretleri (k.s.) akşamla yatsı namazı arasında sohbet ediyor, bizde kitap haline getirmek için banda alıyorduk. Bir an önce sohbete yetişmek için arkadaşlardan rica ettik, Şeyda hazretlerinden (k.s.) himmet isteyinde vaktinde varalım, diye. Gerçekten sohbet yeni başlarken köye vasıl olduk ve banda aldık. Ertesi gün Diyarbakır'a geri dönerken arabanın kilometre saatine gözüm takıldı. Her zaman Diyarbakır çıkışı kadranı sıfırlardım, kaç kilometre yaptığımı bilirdim. Daima 152 kilometre olarak ölçerdim, fakat bu defa 142 kilometreyi gösteriyordu. Göstergemi bozuldu diye düşündüm fakat Diyarbakır'a dönüşte yine 152 kilometre katettim. Demek kilometre kadranı bozulmamış, Şeyda hazretlerinin (k.s.) himmetiyle yol 10 kilometre kısalmıştı.
* Seyda hazretleri (k.s.) babası Gavs hazretlerinin (k.s.) vefatından sonra ilk defa Kasrik'e gittiğinde hocaları ve sofileri camiye toplayarak: "Benim babamı sevenler Allah (c.c.) rızası için seviyorlardı, bizde kabiliyet varsa onun yolundan gitmeye gayret göstereceğiz. Eğer kabiliyetimiz yoksa doğru yoldan ayrılmamıza sebeb olursanız Hz. Peygamberin (s.a.v.) huzurunda sizden davacı olurum" diye dört defa buyurdular. * Yine Seyda hazretleri (k.s.) kayınbiraderine hitaben: "Hacı, biz bu yolda hiçbir şey yapmamışız, biz ise kaşığımızı alıp yiyoruz" diye buyurmuşlardı. * Birgün 83 yaşinda bir zat Seyda hazretlerinin meclisine geldi. Bu zatin bazi söz ve hallerini oradakiler begenmeyip tenkid ettiler. Bu zat o zaman şöyle demişti: "Ben bu yaşima kadar dinin hiçbir emrini yapmadim. Aşin derecede sarhoş oldugum birgün, dostlarim beni buraya getirmişler ve Şeyda hazretlerinin (k.s.) elini öptürüp banyo yaptirdiktan sonra caminin altina yatirmişlar. Sabah uyandigimda tanimadigim bir çevre ve insanlarla karşilaştim. Şeyda hazretlerini (k.s.) gördügümde ayak parmaklarimdan bir nur girip bütün vücudumu kapladi. Bu nur beni o halimden bu halime çevirdi. Ben şimdi onyedi günlügüm." Işte evliyanin nazari cezbeyi dogurdu. Cezbe de ilahi aşk ve muhabbeti meydana getirerek bu kişiyi, Allah (c.c.)'a dönüp, dinini ögrenip yaşayan biri haline getirdi. * Batı vilayetlerinin ileri gelenleri toplantı halin-delermiş. Sofra kurulmuş. Alkol almayanlara diğerleri "Niçin alkol almıyorsun, yoksa sen de mi Adıyaman'a gittin" diye soruyorlarmış. Gerçekten bu darbımesel haline gelmişti. Menzile gidip tevbe edenin sifatinda Islam nuru, anlakinda Hz. Resulullah'm ahlaki tecelli ederek Şeyda hazretlerinin (k.s.) baglisi oldugu gözlenirdi. * Bir gün Şeyda hazretlerinin (k.s.) meclisinde bir zatla taniştik. O zat şöyle dedi: "Ben 55 yaşindayim, islam adina iki şey biliyorum: Birisi, Allahu Ekber, digeri Bismillah. Hayatta işlemedigim günah kalmadi. Maddi yönden durumum çok iyi, amma hayattan hiç tad alamiyorum. Hind fakirlerine gitmeyi düşünüyorum. Bu zati duydum, yanina geldim. Ben de insanlar gibi gülmek, eglenmek istiyorum. Ruhi sikintidan dolayi perişan haldeyim. Bu zatı Şeyda hazretlerinin (k.s.) huzuruna çıkardılar. Şeyda (k.s.) dedi: "Tevbe et, Allah her şeye kadirdir." O zat tevbe etti. Akabinde namaza başladı ve üç ay içerisinde haramı helali öğrendi. O zat hal ve cezbe sahibi sofilerin meclisinden ayrılmazdı. Ona: Sen bu cezbeli sofilerden ne fayda görüyorsun?" diye soruldu. O şöyle cevap verdi: "Onlar ellerini bana değdirseler, bağırıp çağırsalar benim kalbime ilahi aşk ve muhabbet geliyor" Bu zat evliyanın nazarı, tekkenin bereketi ve sofilerin muhabbeti olmasa idi ne ile istikâmet sağlardı. * Seyda hazretlerinin (k.s.) mürşidinin mürşidinin mürşidi Şeyh Muhammed Diyauddin (k.s.)'in beldesi Nurşin hakkinda Üstad Bediüzzaman (k.s.) Arapça Mesnevi-i Nuriye'nin Hubab risalesinde şöyle buyururlar: "Eger istersen hayalinde Nurşin Karyesinde-ki (köyündeki) Şeyda'nin meclisine git, bak orada fukara kiyafetinde melekler, padişahlar ve insan elbisesinde melekleri bir sohbeti kudsiyede göreceksin. Sonra Paris'e git. Göreceksin ki akrepler insan suretinde ifritler adem suretinde olmuş." İşte Seyda hazretleri (k.s.) ömrü boyunca bu zatların yolunu devam ettirmekle uğraşmıştır. * Gavs Hz.leri (k.s.) rahatsızlığının ileri safhaya ulaşmadığı bazı zamanlarda şöyle buyururlardı: " Şah-ı Hazne'den (k.s.) az bir zaman sonra onun bölgesinden birisi kalkacak ki; en az Şah-ı hazne (k.s.) yi yüz misli geçecek. Keşke biz onun zamanında yaşayıpta ona bir hafta müridlîk yapabilse idik. Burada Şah-ı Hazne'den (k.s.) murad kendileri, kasdedilen mürşid ise Şeyda Hazretleridir, (k.s.) * Gavs Hazretlerinin sağlığında sıkıntılı bir rüya görmüştüm. Ertesi Sabah tabiri için Kasrik köyüne gittim. Teveccüh yapılacağından kalabalık çoktu. Camiye girdim. Şeyda Hazretleri o zaman talebe idi. Birkaç arkadaşıyla oturuyordu. Ziyaret ettim, geri çekildim. Elindeki Kur'an-ı Kerimi açtı, yedi sayfa çevirdi ve şu Ayet-i Kerimeyi okudu "edhulennehüm fi cenneti." Bunun üzerine benim bütün sıkıntım kayboldu. * Bir gün Menzile bir hasta getirdiler. Şeyda Hz. (k.s.) lerinin evini sordular, bende camiye gelir oraya götürün dedim. Oldukça halsiz, adeta cansiz bir kişiyi arabadan çikarip camiye götürdüler ve yatirdilar. Şeyda Hz.leri (k.s.) geldi, namazini eda ettikten sonra hastanin yanina yaklaşti. Dua okuduktan sonra elini hastanin başina koydu ve ayagina kadar gezdirdi, hasta sahiblerine döndü: " " Allah şifa versin, saglik Allah'tandir, hastalikta. Biz dua ettik, gerisi Allahu Tea-la'nin bilecegi iştir. Bizim elimizde birşey yoktur." diye buyurdu. Bunun üzerine sahibleri hastalarini alarak hiçbir şey demeden ve teybe de almadan gittiler. Ben de içimden kızdım, niçin böyle inançsız kişileri yolluyorlar. Mübareği rahatsız ediyorlar dedim. Bu olaydan 2-3 gün sonra şöyle bir rüya gördüm: Camideyim ayni hasta yatiyor, fakat çenesi aşagi dogru hareket etti, kulagi uzadi ve büyüdü garip bir şekil aldi. Gavs hazretleri de ayakta kibleye karşi duruyordu. Birden Şeyda hazretleri (k.s.) geldi, hastaya nazar etti, hastanin şekli degişti ve simasi çok güzel bir hale geldi. Uyaninca ferahladim,Seyda hazretlerine anlatayim hoşuna gitsin dedim. Ertesi sabah caminin önüne gittigimde Şeyda hazretleri iki kişiyle konuşuyordu. Yavaşça sag tarafina yaklaştim, rüyami anlatacaktim, dönüp bana bakti, sonra konuştugu iki kişiye şöyle hitap etti: "Bazi kişiler bir rüya görüyor; sanki ne olmuş! Görmüş, gitmiş!". Bunun üzerin utanarak oradan uzaklaştim. Aradan 1-2 ay geçti. Köye bir araba geldi. Içinden 6-7 yaşlarinda bir çocukla bir adam indi. Adami görünce gözlerime inanamadim. Hasta olan şahisti, tamamen iyileşmiş, sihhat bulmuştu. Camiye gittiler, tevbe aldilar. Hastalik hidayete vesile olmuştu. Benim de kalben itirazima büyük bir ders verilmişti. * Seyda hazretleri (k.s.) birgün Hatme-i Hace-gan'dan çıkmış, caminin Önünde sofiler ziyaret ediyordu. O sırada sırt çantasıyla birlikte yabancı olduğu anlaşılan bir kişi yaklaştı, ziyaret etti, mübarek tebessüm ederek: "Hoşgeldin" dedi. Yabancının ne dediğini anlamadık, birisi tercüme edince Nemrut'u ziyaret için geldiğim, yarın oraya gideceğini söyleyince Şeyda hazretleri (k.s.) dönüşte yine buraya gel dedi, o da söz verdi. Üç gün sonra geri döndü. Şeyda hazretlerini görünce yanına gitti "ben sana söz" dedi. Mübarek tebessüm ederek "hoşgeldin, biz gidip namaz kılacağız, sana namaz yok sen camiye gelme burada kal" dedi. Biz ikindi namazım kıldık, hatmemizi yaptık dışarı çıktık. Yabancı kişi "İslam başka" diyerek kapıya koştu, camiye girdi. Şeyda hazretlerinin (k.s.) önünde ağ-lıyarak tercüman aracılığıyla kelime-i şehadet getirdi ve müslüman oldu. Bir hafta kaldı, islamiyeti öğrendi, temsil yetkisi alarak İngiltere'ye döndü. * Bir gün dili tutulmuş bir fakih getirdiler. 7-8 gün devamli gezdi. Bir ara bir otobüs gelmişti. Bu fakih şoförü gözlemeye başladi, aniden şoförün yanina geldi. "Dur gitme" dedi. Daha başka kelimeler de söy-ledi. Babasi duyunca çok sevindi. "Bize son çare olarak buraya gelmemizi söylemişlerdi. Çok şükür oglumun dili açildi." dedi. Gadir köyünden Diyarbakır'a alış-veriş için Seyda hazretleriyle (k.s.) getmiştik. Günlerden cuma idi. Cuma namazımızı camide kıldık. Bir ara Şeyda hazretlerini (k.s.) tamemen kaybetmiştim. Namaz bitince baktım iki saf Önümde duruyor. Sen burada yoktun deyince buradaydım dedi, ben de seni burada göremedim dedim. Ertesi gün köye doğru kamyonla yola çıktık. Yolda araba arızalandı. Şoför yedek parça için Kozluğa gitti. Biz de bir köprü altında beklemeye başladık. Bir ara bir pikap geldi, köprüye 1-2 metre kala lastiği patladı. Ben Şeyda hazretlerine (k.s.) söyleyince köprünün altından çıktı. Pikaptakilerle tanıştık. Onlar Şeyh Seyda-i Ceziri'nin (k.s).evlatlarıydılar. Birisi de Şeyh Nurullah Ceziri (k.s.) idi. Şeyda hazretleriyle birlikte oturdular, sohbet ettiler. Birbirlerine sen benim arabamı bozdun, hayır sen benim arabamın lastiğini patlattın diye latife yaptılar. Arabalar tamir edildikten sonra biz Gadir köyüne döndük, onlarda Hz. Veysel Karani'ye gittiler. * Ayağımda rahatsızlık vardı. Şeyda hazretlerine (k.s.) söyledim, Diyarbakır'a gitmemi söyledi. Ben de bulunduğum yerde halletmeye çalıştım. İlaç aldım, tabii ilaç yapanlara gittim, ne yaptıysam iyileşmedi. En sonunda Diyarbakır'a gittim ve hastalığım iyileşti. * Gavs Hz.lerinin sağlığında bir hacı efendi gelerek "Efendim ben rüyada Rasûlüllah (sa.v)'i gördüm ve şu senin oğluna (Şeyda Hz.lerine) çok benziyordu" diye söylemişti. * Şeyda hazretleri (k.s,) Gökçeada'da iken zor şartlar altinda bizi kabul etti. Ortami uygun olmayan bir şirkette çalişiyordum. Muhafazakar bir şirketten teklif geldi. Mübarege anlattim, nasil çalişma olacagini izah ettim. Sordular: Hesaplari kim tutacak, teminat istenecek mi? Ben güven esasina göre çalişacagimizi söyleyince "Zamanimizda dogru tüccar yok ki, hepsi zarar ettik der" buyurdu. Ben de biliyorum dedim. Mübarek: "O şirkete geçme perişan olursun." dedi. Bu sözleri 1984 yilinda söyledi. Ben de girmedim. Daha sonra 1989-1990 yilinda başka bir Islami usulle çalişan şirket kuruldu, izin almak için Mübarege gittim, mesaisinin agir oldugunu, ticaret yapildigini söyledim. "Sen bayan olmayan yerde çaliş, ticaret kolaydir." buyurdular. O şirkete geçtim, iş hususunda hiç zorluk çekmedim, tek başina yüzlerce kişinin yapacagi işin altindan kalkabildim. Bu arada kar-zarar ortakligi yapilan müteşebbislerin hepsi zarar beyan ettiler. Bunlarin içinde islami yönü çok kuvvetli olarak bilinenler de vardi. Ben mübaregin dedigini 10 sene sonra anlamiştim. Bu birinci kerameti idi. Ikincisi ise en karmaşik işlerde dahi duasinin bereketiyle başarili olmamdi. * Şeyda hazretlerinin (k.s.) Ankara'ya teşrif ettikleri zamandi. Binlerce kişi bulundugu yerde toplanmiş tevbe ediyorlardi. Ben de siram geldiginde elini tuttum, tevbeye başladim, sonra başimi kaldirip bakinca hayretler içinde kaldim. Orada o zatin yerinde sadece ve sadece bembeyaz bir görüntü vardi. Tövbe bittiginde tekrar bakinca eski haliyle gördüm. * Eklem Romatizması denilen ayaklanmı,elleri-mi, boynumu ve bütün vücudumu ağrıtan ve oynatmayan hastalıktan muzdariptim.Tedaviye rağmen yazı yazamıyor,boynumu oynatamıyor yürüyemiyordum.Ömür boyunca hastalığımın devam edeceğine kanaat getirmiştim. Şeyda Hazretlerini (k.s.) ziyaret ettiğim bir sırada yine ağrılarım dayanılmaz bir haldeydi. Ağlıyarak bu sıkıntıdan kurtulmak için Rabbi-me dua ettim. Akşam tevbe aldım , hava serindi, soğuk suyla gusl aldım, sonra uyudum. Sabah namazına kalktığımda ağrılarımdan eser yoktu. O günden sonra bir daha eklem hastalığı görmedim.
* Kocam devamlı içki içiyor, bazen kavga ediyordu. Bu duruma çok üzülüyordum. Doktorlara gittik, fakat çare bulamadık. Devamlı dua ediyordum. Bir ara Güneydoğu'da bir zat varmış giden içkiyi bırakıyormuş diye duydum. Allah'ım benim kocama da nasibet diye dua ettim. Ramazan ayı girmişti; kocam içki içmiyor teravihe gidiyordu. Birisiyle arkadaş olmuş, Menzile götürmeyi teklif etmişti. Kocam kabul etti, gidip geldiğinde içki aklına bile gelmiyordu. Namaz kılıyor, zikirini yapıyordu. Bunun üzerine bende namazımı düzgün kılmaya başladım, örtündüm ve tevbe aldım. Allah dostu sayesinde ailemiz düzene girmişti. * Hanım arkadaşlarla Şeyda Hazretlerini (k.s.) ziyarete gitmiştim. Bayanlar gece otururken arkadaşım beni pencereye çağırdı. Gördüğüm manzara olağanüstüydü: Caminin üzerinde gövde kalınlığında camiyi kuşatmış şekilde nurdan bir halka ve halkanın tam ortasında gökyüzünde dolunay. Herkesin gördüğü bu manzara bir saat sürdü ve mübareğin camiyi terketmesiyle aniden kayboldu. * Şeyda Hazretlerinin kucagina 5-6 yaşlarinda bir çocuk verdiler. Solgun, halsiz, dili dişari sarkmiş olan çocuk muhtemelen felçliydi. Mübarek çocuga bir şeyler söyledi, tebessüm etti. Bir müddet sonra çocugu yanindakilere uzatti. Herkes sararmişti. Çocuk canlanmişti, kollarini ellerini oynatiyordu. Yakinlari çocugu birbirine veriyor sonsuz bir şekilde seviniyorlardi. * Bir gece yarısı eve yalnız dönüyordum. Yolumun üstünde bir cami ve avlusunda 6-7 adet mezar vardı. Tam ortadaki mezarın dibinde bembeyaz kefeniyle yatan bir cenaze gördüm.Çok korktum ve ürperdim, hızla eve doğru yürüdüm. Uzun süre bu olayın etkisinde kaldım. Sonraları bunun Şeyda Hazretlerinin himmet ve bereketiyle kabirlerin keşfi hali olduğunu öğrendim. * Seyda Hazretlerini ziyaretten dönüyorduk vakit geceydi. Bir ara uyuklamaya başladim. Aniden gözlerimi açtim, baktim ki araba uçuruma dogru gidiyor, şoförümüz uyuyor. Birden arabanin bir tarafinda Şeyda Hazretlerini diger tarafinda Gavs Hz.lerini gördüm. Arabayi tutup yola düzgünce birakip kayboldular. Sarsintiyla uyanan arkadaşlar ne oldugunu anlayamadilar. Büyük zatlarin yardimiyla mutlak bir kazadan kurtulmuştuk. * Seyda Hz.leri (k.s.) İstanbul’daki Hocalardan bahsederken Molla Sadreddin Yüksel'den bahsetti. Ben de çok yüksek âlim olduğunu söylüyorlar deyince: "Evet, Hazretin tekkesinde okumuş, Şeyh Maşuk Hazretlerine (k.s.) yakın damat olmuş çok yüksek alim, sen de ziyaretine git." dedi. İstanbul'a dönünce Molla Sadreddin Hocaefendiyi ziyarete gittim. Sohbet esnasında: Efendim dedim, dünyada çok yüksek ulema var, aynı zamanda mürşid-i kamiller var. Bu ikinciler de hüsnü teveccüh ve cemaat daha çok bunun hikmeti nedir? Cevaben: Ben meşhur bir âlimim, bugün Bayazit Meydanina çiksam arkamda elli kişi zor toplarim. Ama senin şeyhin Seyyid Muhammed Raşid (k.s.) Hazretleri bir beldeden bir beldeye gitse çevresinde 20-30 bin insan toplaniyor. Bunun sebebi hakikatta Hadi olan Allah (c.c.)'dir, hidayet onun elindedir. Hz. Muhammed (s.a.v.)'e dahi ya Habibim sen istedigini hidayete getiremezsin demiş. Şu halde hidayet sahibi Allah (c.c.)dir, yalniz Allah-u Telala bir kulunu severse ona hidayetten bir nusret bir inayet verir. Allah kimin eline hidayeti verirse o irşad sahibi olur. Ne yapalim ki bu asirda senin şeyhinin eline hidayeti Allah (c.c.) koymuş, Resulullah (s.a.v.) koymuş bunun sirri budur diye açikladi. * Görevli olarak bir gurup Siirt'ten Bitlis'e gidiyorduk. Arabalarımızı yolun kenarına koyarak Gavs Hz. lerini ziyaret için Kasrik köyüne girdik. Abdest alınan havuzun kenarında Seyyid Muhammed Raşit Hz. leriyle (k.s.) karşılaşdık. Edep, selam ve hürmetten sonra Gavs Hz. lerini (k.s.) sorduk. Yayla'ya gittiğini söyledi. Yayla nerede diye sorunca Kasrikin arka tarafında bulunan dağları göstererek: Dağların en üst kısmındadır. dediler. Gavs Hz lerini görememenin acısı, üzüntüsüyle görevliyiz aşağıda arabalarımız var müsade ederseniz gidelim dedik. Şeyda Hz.leri de size birşeyler yedirelim içirelim sonra gidersiniz dediler. Mecburen beklemeye başladık. Bir saat-iki saat derken ikibuçuk saat geçti. Gele gele ufak ufak doğranmış kabak ve üzerine yumurta kırılmış yemek takdim edildi. İçimden bu yemek çabucak pişebildiği halde bu kadar beklemenin sırrı nedir diye geçirirken bir anda sesler yükseldi: Gavs Hazlerleri geliyor! Gavs hazretleri geliyor! Yemeği yarıda bıraktık, dışarıya fırladık, hakikaten Gavs Hazretleri bir katıra binmiş yanında bir iki sofiyle dağdan iniyor. Sevinçle ziyaret ettik, siz camiye gidin ben geliyorum dediler. Biz camiye gittik. Katırı çeken gözlüklü Abdülcelil isminde kunduracı bir sofi: "Yahu bu gelen sofiler kimmiş! Gavsımız yaylada ziyafetteydi onun için keçi kesmişlerdi, yemeği bırakarak bizi camide misafirler bekliyor onlar elem ve ızdırap içindeyken bizim bunu yememiz olmaz buyurdu ve yayladan Kasrik'e indik" dedi. Burada Gavs Hazretlerinin bizim camide beklediğimizi bilerek gelmesi ve yine Şeyda Hz. lerinin de bu duruma vakıf olarak bizi bekletmesi âlî birer keramettir.
* Özel arabamızla Hacc'a gidecektik. Hazreti Sultanımız bize talimat verdiler, bilahere şu emri verdiler. "Siz karayoluyla gidiyorsunuz, İrak'a uğrayacaksınız Musul peygamberler diyarıdır, orada bir gün kalın. Bağdat evliya-ı izam diyarıdır arada iki gün kalın" Sultanımız Seyyid Muhammed Raşid Hz. lerinin talimat ve duasıyla yola çıktık Musul'da 24 saat kaldık, Bağdat'a geldik, 2 günde orada kaldık. Sonra Küfe, Necef ve Kerbela'ya geldik. Danıştığımız kişiler Kerbela'dan Ammana geçişin 1000 km olduğunu yakıt bulunmadığını ve yolun çöl fırtınasıyla kapandığını söyleyerek tehlike ikazında bulundular. Bunun üzerine yol korkusuyla Bağdat'a geri dönerek 3. günde orada kaldık. Kuveyt vizesi alarak Riyad'a geçtik, oradan da Mekkeyi Mükerremeye geçtik. Neticede onbin km. yol katederek Şeyda Hz lerine kavuştuk, Menzile geldik. Ziyaretten sonra buyurdular: Yolculuğunuz nasıl geçti? Ben: Sultanım tam on bin km oldu, hamdolsun arabamızın lastiğine çivi dahî batmadı. Duanız bereketiyle yolucuğumuz çok güzel geçti. Mu-sulda birgün kaldık Bağdat'ta ... derken buyurdular "Kim dedi sana üç gün kal, ben demedim mi iki gün kal!" Ben yemin içerek Allah şahit Rasulüllah şahit, sözünüzü dinlememek kastıyla değil Kuveyt vizesi almak için zaruretle kaldım deyince yine buyurdular: "Ben biliyorum sen zaruretle üç gün kaldın. Ama sen de bil ben senin ne yaptığını biliyorum!" * Hac farizası esnasında Medine'yi Münevvere-de 40 vakit namazı Resulü Kibriya (s.a.v.) efendimizin asr-ı saadetteki mescidlerinin hudutları dahilinde eda ediyorduk. Birlikte Molla Muhammet Arapkir ve Molla Muhammed Beşiri isimlerinde iki Nakşibendi Şeyhi vardı. Hayatımda böyle bir lutfa ilk defa mazhar olmam dolayısıyla Resulullah (s.a.v.)'m müjde vereceği içime doğdu. O gece yattım, rüyamda Ravza-ı Mutahharada şebeke-i Resulullah'm huzurundan beyaz bir at çıktı, şahlandı, yere inince at değişti, kayboldu, yerine oturan, beyaz sakallı nurani bir zat halini aldı. Ben Ya rabbi bu zat Peygamber veya Sahabe mi diye düşünürken bana dönerek: "Mürşidine varirsın, hacetini söylersin, ne emir verdi yaparsan muradına erersin" dedi. Menzü'e döndüğümde bu rüyayı Şeyda hazretlerine naklettim: Efendim ben 40 vaktin mükafatını beklerken git diye Mekke'den tekkeye gönderdiler, bu tekke ne zaman bitip te Mekkeli olacağız." dedim. Şeyda hazretleri buyurdular: "Sen İbrahim Hakkı hazretlerinin menkıbesini okumadın mı? Fakirullah'ın kapısına yazmamış mı? Bu kapı Haccül Ekber'dir. Sen her Mekke'ye gideni veli mi olur zannettin? Ama her tekkede salih amel eden veli olur." (Nebinin kadrini bilmek için velinin rızasını tahsil şarttır. Mekke'nin kadrini bilmek için velinin kadrini bilmek şarttır. Veliden terbiye almayan Mekke'nin de Nebinin de kadrini bilmez). * Rüyamda yüksek bir dağda bulunuyorum. Dağın önünde bir yol var. Bana hitabedildi: "Yeryüzünde hayatta ne kadar Evliya-i Kibar varsa burdan geçecek." Ben de bugünkü Reis-i Evliya'da başlarında geçecek mi? diye sordum. Evet, dikkat edersen görürsün dediler. Beklemeye başladım. Deve tüyü renginde cübbe giymiş bir zat göründü. Yaklaştı, göre göre Şeyda hazretlerini gördüm. Sonra yüz metre sonra bir veli daha, sonra bir veli daha, böylece hepsi geçtiler. Veliler bitince nereye gidiyorlar diye merak ettim, peşlerinden gittim. Bir anda kendimi bir mekanda buldum. Şeyda hazretleri oturuyor karşisinda deve tüyü cübbeli bir veli daha oturuyordu. Ortada üzerinde nu-rani bir yiyecek bulunan sofra bulunuyordu. Şeyda hazretlerinin karşisindaki zat sultanimiza sordu: "Efendim bu zamanin Reisü'l-Evliyasi siz misiniz?" Şeyda hazretleri buyurdu: "Içimizden birisidir" Ben içimden elbette ben degilim diye geçirdim. Karşidaki zat ben Reisü'l-Evliya degilim dedi. Bunun üzerine Şeyda hazretleri: "Ben desem ki Reisü'l-Evliya'yim bu edebe uyar mi?" dedi. Karşidaki zat: "Tamam şimdi belli oldu. Reisü'l-Evliya sizsiniz efendim." dedi. * Rüyamda Mescid-i Aksa'daydım. Kapının yanında iki tane Peygamber kabri vardı. Onları geçerek Mescid-i Aksa'nın içine girdim. Tabanda iki kat halı vardı. Üstteki halı Hz. Resulullah'ın ayak izlerinin değdiği yerlerde alttaki halıyı gösterecek şekilde kesilmiş gibi boş. Her tarafı gezdikten sonra beni Peygamber kabirlerinin birinin üstüne çıkardılar ve kabir kubbeye kadar yükseldi. Bu esnada Seyyid Muhammed Raşid (k.s.) hazretlerini bütün Peygamberlerin bulundugu bir odaya aldilar. Ben yüksekte oldugumdan odada olanlari göremiyorum, ancak kapida Ibrahim adinda bir veli var, olanlari bana aktariyor: Şeyda hazretlerine 12 tarikatin zikrini talim ediyorlar, sirasiyla Mevlevi, Rufai, Kadiri, Halveti, Celveti... bütün tarikatlarin zikir usullerini talim ettiler. Sonra Şeyda hazretleri odadan çikti. Peygamberin sandukasi Mescid-i Aksa'nin tabanina tekrar indi. Ben koştum baktim, Şeyhimin sarigina 12 ayri renkte, 60-70 cm uzunlugunda 10-15 cm genişliginde şeritler asilmiş. Her tarikatin zikrini ve reisligini ayri renkte şeritler temsil etmekteydi. Rüyayi Şeyda hazretlerine naklettim, hamdü sena etti. Tekrar anlattirdi. Efendim size zikirleri talim ettiren hangi peygamberdi diye sorunca: "Rüyayi gören sensin hangi Peygamber oldugunu da sen söyle" diyerek olayi kapatti. * Seyda hazretleri inşaat yaptiriyordu. Ben de bir ara yorgunlukla bir tarafa çekilip uyudum. Rüya görmeye başladim: Rüyamda Cihar-i Yar-i Güzin Efendilerimiz [(Hz. Ebubekir (r.a.), Hz. Ömer (r.a.), Hz. Osman (r.a.) ve Hz. Ali (r.a.)] yanyana dört sandukada yatıyorlardı. Sandukaların arasında bir kapı vardı. Ben kapıdan aşağı indim. Sanduka-i şerifler yukarda kaldı. Aşağı kısım arkası kapalı önü açık bir sahra oldu. O sırada Gavs hazretleri (k.s.) çıktı geldi ne yapıyorsun dedi. Ben de Cihar-ı Yar-ı Güzin Efendilerimizin katibiyim, gelen evrakları tashih ediyorum, dedim. Nasıl ediyorsun?" buyurdular. "Efendim evraklar geliyor büyük bir kütüğe kaydediyorum. Sonra, vilayet ismi yazılı zarflara koyuyorum." dedim. Peki sen Hülafe-i Raşidin Efendilerimizin konuşmalarını duyuyor musun? dedi. Ben de bazen duyuyorum, bazen duymuyorum dedim. Uyandım. İnşaata gittim. Şeyda hazretleri halen inşaattaydı. Yaklaştım, Efendim ben bu rüyayı gördüm deyince, o gelen evraklar senin vasıtanla tev-be telkini yapılacak insanların isim listeleridir. Günü gelince o insanlara, bu tarikatı sen telkin edeceksin buyurdular. * Avrupa'da görevliyken bir genç getirdiler. Eroinmanmış, hastanelerde tedavi ettirememişler. Bana geldiler orada Şeyda hazretlerinin bağlılarının tekkesinde kaldı. Aradan 15 gün geçti. Babası sevinçle geldi, Allah razı olsun oğlum eroini bıraktı dedi. Daha önce uzun saçlı iken bir ay sonra Menzil'de gördüğümde saçlarını kesmiş sakal bırakmış idi. Nasılsın diye sorunca: "Hamdolsun efendim o rahatsızlık bitti çıktı gitti" dedi. * Yine Avrupa'da iken birçok genç gördüm. Esrar kokain, eroin kullanıyorlardı. Şeyda hazretlerinin irşadının ulviyeti ve kudsîyetiyle hepsi de bu alışkanlıklarını bıraktılar, tevbe ederek sakal bıraktılar, Allah yoluna yöneldiler. * Medine'de Molla Muhammed Emin hazretleri isminde âlim ve kâmil bir zat vardı. Rusya'yı terkettikten sonra 10 sene Mekke'de 49 sene de Medine'de kalmıştı. Hacca gittiğimizde ziyaretine gidiyorduk. Bir ara rüya gördüm. Rüyada elimde valiz vardı. Bu valizden antika, nadide bir seccade çıkarıp Molla M. Emin'e veriyordum. Bu rüyayı Medine'deki Şeyda Hazretlerinin temsilcisine anlatınca: "Molla Muhammed Emin'e Şeyda hazretlerinin temsilciliğini verelim." dedi. Bunun üzerine kendisine teklifte bulunduk. Molla Muhammed Emin: "Benim bu vazifeye kabiliyetim yok, bu emaneti taşıyamam" dedi. Fakat ısrarımız üzerine kabul etti. Aradan bir yıl geçti. Tekrar Molla Muhammed Emin hazretlerinin ziyaretine gittik. Ben Şeyda hazretlerinden vazife aldiktan sonra durumunun nasil oldugunu sorunca: "Ben daha önce 16 sene başka bir Şeyh'e müridlik yaptim. Fakat şu son bir senede Şeyda hazretlerine baglandiktan sonra durumum çok degişti, halim çok güzel oldu." dedi. Ben bunu nasil farkettigini sorunca: "Eskiden Resu-lullah'tan ilahî beyanlar nakledilince aglamam yoktu. Bir senedir gözlerimden yaş gitmiyor, çok agliyorum. Bundan anlaşiliyor ki bu kapida feyzi ilahî daha fazladir." diye cevap verdi. Hayatının son günlerinde cildinde hafif bir kaşınma ortaya çıkmıştı. Bu yüzden karşısında edebsiz-lik olur diye Şeyda hazretlerini bu dünyada ziyaret etmek nasib olmadı. Ve Rahmeti Rahman'a kavuştu. * Yurtdışında Şeyda hazretleri adına tevbe veriyordum. Birgün felçli bir hasta getirdiler. Tevbe etti, bayılır gibi oldu. Kendine gelince bağırmaya başladı. Ben ne olduğunu sorunca: "Beni Şeytan'm elinden çok güzel bir zatı muhterem kurtardı." dedi. Araştırınca gördüğü zatın Şeyda hazretleri olduğunu anladık. meti olarak senin yüzünü benim yüzüme benimkini de seninkine benzetti. Allah ondan razı olsun." * Büyük bir kamu kuruluşunda çalişiyordum. Rahatsiz oldum, bir çok doktora gittim. Şifa bulamadim. Yakinlarim çok büyük bir hastaneye yatirdilar. Doktorlar benden ümidi kesmişlerdi. Tabiri caizse ölümü bekliyordum. Bir gece agladim, yalvardim: "Ya Rabbi senin dostlarindan, sevdiklerinden kimse yok mu? Sen onlardan birisine benim halimi bildirsen de, benim derdime şifaya vesile olsun." dedim. Kisa bir süre sonra sakalli, sarikli nurani bir zati muhterem'in latif ruhaniyeti hastanedeki odama yalniz oldugum anda teşrif buyurdular. Benim vücuduma teveccüh buyurdular, dua okudular. Ve sonra kayboldular. Ben doktorlarin ve ailemin hayreti ve şaşkmligiyla birlikte iyileştim, eski sihhatime kavuştum. Eski normal yaşantima döndüm. Fakat o zati unutamiyor, her firsatta bulurum ümidimi taşiyordum. Bir gün camide bir arkadaş Menzil'de çok büyük bir Allah dostu vardir diyerek Şeyda hazretlerinin resmini gösterdi. Fotografi görünce gözlerime inanamadim, bana gelen zat o idi. Hemen ziyaret için yola çiktim. Menzil'e vardiYine komşularimizdan kendisine cinlerin musallat oldugu bir kadin vardi. Çok rahatsiz oluyordu. Bir-gün benden tevbe vermemi istedi. Gerekli şartlari yerine getirdikten sonra yanima geldi. Bana: "Niçin ne gördügümü sormuyorsun." dedi. Ben sorunca: "Gavs hazretleri ve Şeyda hazretleri geldiler, bana okudular ve rahatsiz oldugum yeri tedavi ettiler." dedi. Aradan yillar geçti bir daha rahatsizlanmadi. * Yurtdışında çalışıyordum. Çalıştığım yerde eskiden teröre bulaşmış, ateist bir arkadaş vardı. Şeyda hazretlerinden bahsettim. İlgi duymaya başladı. Tasavvufa meyletti, İslami hayat yaşamaya başladı. Bir-gün çalıştığım yere eski sendikacı arkadaşları gelmişti. "Eyvah şimdi ben ne yapacağım dedi." Ben de Şeyda hazretlerinin himmet ve bereketiyle bu işin içinden çıkarız" dedim. Arkadaşım motor bölümünde çalışırken ben sendikacılara yöneldim, onlar beni arkadaşım zannederek: "Merhaba. Seni çoktandır görmüyoruz, sakalda bırakmışsın dediler. On-onbeş dakika beni arkadaşları gibi görerek konuştu gittiler. Arkadaşımda bu durumdan memnuniyetini belirterek yanıma geldi ve şöyle dedi: "Cenab-ı Hak Şeyda hazretlerinin kerağımda nerde olduğunu sordum. Camide dediler. Heyecanla camiye girdim, benim iyileşmeme sebeb olan zat orada oturuyordu. Koştum, ayaklarına sarılmak istedim. Zatı muhterem ayaklarını çekmek için ayağa kalktı, hızlı olarak uzaklaştı, ben de arkasından gittim, sonunda ziyaret ettim. Hatta dışardan bu olayı görenler: "Şeyda hazretlerini bir deli kovalıyor." demişler. Allahu Teala'ya hamd olsun ki manevi olarak görüştüğümüz zatı dünya gözüyle de görerek bağlanmak nasib oldu. * Babamı Ankara'da büyük bir hastanede ameliyat etmişlerdi. Ameliyatta alınan parça kanser olarak rapor edilmişti. Ben vatani görevimi yapıyordum. Şeyda hazretleri durumdan haberdar edildi, dua istendi. Aradan birkaç ay geçti, babam yeniden kontrol edildi. Bu sefer rapor temiz çıktı. Ağabeyim Şeyda hazretlerini ziyarete gittiğimde mübarek: "Doktorlar yanılmışlar, değil mi?" demiş. Bu olay mübareğin duasının bereketiyle bir keramet olarak tecelli etmişti. * Şeyda hazretleri birgün Gavs hazretlerinin Merkadinin kapisini bizzat tamir ediyordu. Bizler izliyorduk. O sirada bahçede bir meczub (deli) geziyordu. Ben içimden Şeyda hazretleri elindeki keseri birakta bu kadar sofi var bunlar çalişsa diye geçirdim. Tam bu sirada meczub bana dogru gelerek: "Onun Allah'in Rahmetine ihtiyaci yok mu?" dedi. Seyda hazretleri de dönüp benim gözlerimin içine bakti. * Hac farizasını yerine getiriyorduk. Türk kafilesinden bir kişi dikkatimizi çekti. Yanma gittik, selam verdik, nereli olduğunu sorduk. Adıyamanlı olduğunu söyledi. Bizlerin Şeyda hazretlerine bağlı olduğumuzu öğrenince şu hatırasını anlattı: Ben Adıyaman'da çok süfli bir hayat yaşıyordum. Alkol kullanan arkadaşlarla gece-gündüz birlikteydim. Hanımım Şeyda hazretlerine gitmişti. Bir gece yine alkollüyken masada arkadaşlarım beni tahkir ettiler: "Senden izinsiz karın nasıl Menzil'e gider, onun niçin dersini vermiyorsun?" dediler. Kızgınlıkla eve gittim. Her zaman olduğu gibi beni güleryüzle karşıladı, hizmetimi gördü. Ben bahane bulmak için: "Hanım, ben falan uygunsuz kadınla evlenmek istiyorum, ne dersin." dedim. Eğer evlen derse bana onumu layık görüyorsun diye, yok evlenme derse benim evlenmeme niçin karşı geliyorsun diye dövecektim. Fakat o: "Bey, sen bilirsin." dedi. Ben beklemediğim bu cevap karşisinda ne yapacagimi bilemedim, sinirlendim, dışarı çıktım, motosikletime bindim. Hızla sürerken en son gördüğüm bir kamyonun tamponuydu. Gözlerimi açtığımda bir hastane odasındaydım. İki bacağım ve bir kolum alçıdaydı. Yüzüm parçalanmıştı. Doktor geldi. Ben doktora teşekkür edecekken: "Bana değil sana gece-gündüz bakan ve devamlı dua eden ve mürşidinden yardım isteyen bu hanıma teşekkür et" dedi. Karım başımın uçundaydı ve her zamanki teslimiyetli ve saygılı tavrıyla hizmet etmekteydi. Ben bu durum karşısında iyileşince ilk işim Şeyda hazretlerine gitmek olsun diye içimden geçirdim. Neticede hastaneden taburcu oldum, Menzil'e ziyarete gittim. Şeyda hazretleri avludaydı. Mü'minler elini öpüyordu. Ben de sıramı bekledim, yaklaştım, tam elini öpecekken sağ elini çekerek arkasına koydu. Sol eline davrandım, o elini de arkasına çekti ve bana dönerek: "Sen bizim kızımızı sahipsiz mi sandın." dediler. Ben bunun üzerine pişmanlığımı belirttim. Mübarek gülerek: "Hadi gel sen de bizim bir evladımız ol" diyerek, tevbe verdi ve bizi kabul buyurdu. * Seyda Hz.leri babası Gavs Hz.leri gibi daima "Bizim tankımız, topumuz misvak ile tesbihimizdir" derdi. Gökçeadada iken her gün imza attığı defter vardı. Polisler "Biz defteri getirir sana evde imza attırırız, sen yorulma, hastasın" deyince Şeyda Hz.leri "Hayır, madem devletim emretti, hergün geleceğim. Bırakın polisi, en ufak bir bekçinizi bile gönderseniz, ben 100 km de, 1000 km de yaya gelirim" dedi. Yine "Nedir bu kadar mühimmat, asker. Bir bekçi bize haber, yazılı bir kağıt getirseydi biz o emre uyup kendi arabamla, çocuklarımla gelirdim. Bu kadar masrafa, benzine ve zaman israfına gerek yoktu" buyurdular. Yine Gökçeada da iken "Allah'a dua edelim, bizi buraya getirmiş, imtihan ediyor, sabredelim, şükredelim" derdi. "Şimdiye kadar yaptigimiz kullugun on katini yapmaliyiz. Cenab-i Hak sadik olup olmadigimizi imtihan ediyor" buyurdu. * Buraya kadar bahsedilenler Şeyda hazretlerinin keramet ve menkibelerinden ufak bir kisimdir. Onun irşadi zamamizda yurtiçinde hemen her vilayette ve yurtdişinda birçok ülkede kendisini bir vesileyle taniyan, ziyaret eden, hastasi iyileşen, alkolü ve uyuşturucuyu terkeden onbinlerce kişi mevcuttur. Bunlarin başindan geçenler yazilsa ciltler dolusu kitap eder. Biz burada deryadan bir damla misali birkaç örnek vermekle yetindik.
alıntıdır
Bağlıları arasında Seyda hazretleri namıyla bilinen Eşşeyh Esseyyid Muhammed Raşid Erol (k.s.) hazretleri 23.3.1930 tarihinde Siirt'in Baykan ilçesine bağlı Siyanüs köyünde dünyayı şereflendirmişlerdir. Babası Gavsi Bilvanisi Seyyid Abdulhakim Hüseyni (k.s.) hazretleri olup Nakşibendi büyüklerindendir. Dedeleri Seyyid Muhammed Şeyh Muhammed Diya-uddin (k.s.) hazretlerinin halifelerindendir. Baba ve dedeleri ilim ve tarikat ehli olan Şeyda hazretleri Evladı Resul olup Bilvanis seyyidlerindendir. Hz. Hüseyin (r.a.) soyundan geldiği için de "El-Hüseyni" denilmektedir. Seyyidlik şeceresi şu şekildedir:
1 -Seyyid Muhammed Raşid d-Hüseyni
2 -Seyyid Abdülhakim el-Hüseyni
3 -Seyyid Muhammed
4 - Seyyid Ma ruf
5 -Seyyid Tahir
6 -Şeyh Seyyid Kal
7 - Seyyid Hace Ebu Tâhir
8 -Seyyid Said Ebu l-Hayr
9 -Seyyid Ali
10- Seyyid Halil
11- Seyyid Hasan
12 -Seyyid Mahmud
13-Seyyid Ali
14- Seyyid Taceddin
15-Seyyid Kasım
16-Seyyid İdris
17- Seyyid Ca'fer
18-Seyyid Kasım
19-Seyyid Kemaleddin
20-Seyyid Ebu Firas
21-Seyyid Fellâh
22 - Seyyid Muhammed
23- Seyyid Taceddin
24-Seyyid Ebu Firas
25-Seyyid Maceddin
26-Seyyid Muhammed el-Mağfur Ebu Firas
2 7- Seyyid Şerafeddin
28-Seyyid imam Ali
29-Seyyid İmam Hüseyni (r.a.)
Dedesi Seyyid Muhammed (k.s.) medreselerde yetişmiş çok büyük bir alimdi. Hüsn-ü hat sanatinda çok mahirdi. Hazret'e intisab etmiş, Nakşibendi halifesi olarak icazet ve hilafet almişti. Fakat kendisi şeyhine "Sizin sagliginizda kendi halifeligimi açikliya-mam, sizden sonraya kalirsam, açiklanmasini birisine vasiyyet edersiniz. Aksi takdirde sizin yaşadiginiz devirde ben mürşidim ben şeyhim diyemem, lütfen beni gizleyiniz" diye rica etmişti. Şeyhinden önce vefat ettigi içinde halifeligi açiktan ilan edilmeyip gizli kalmiştir. Babası olan Gavs hazretlerini Seyyid Muham-med'in vefatı üzerine Seyyid Maruf (k.s.) (Şeyda hazretlerinin dedesinin babası) büyütmüştür. Gavs hazretleri Siyanüs seyyidlerinden olan Fatime Validemizle evlenmişler, bu izdivaçtan Seyyid Muhammed (k.s.), Seyyid Muhammed Raşid (k.s.) ve Seyyid Zeynel Abidin isimlerinde üç oğlu ile Halime ve Hatice isminde iki kızı olmuştur. Zeynel Abidin küçük yaşta vefat etmiştir. İlk zevcesinin teşvikiyle evlendiği Ta-runi köyünden Seyyide olan ikinci hanımı Sıdıka Va-lidemizdende Şeyda hazretlerinin diğer kardeşleri, Seyyid Abdülbaki (k.s.), Seyyid Ahmed, Seyyid Ab-dülhalim, Seyyid Muhyiddin ve Seyyid Enver ile Aynulhayat, Refiate, Raikate, Naciye adlı kızkardeşleri olmuştur. Şeyda hazretleri 2 yaşlarında iken Seyyid Maruf vefat edince Gavs hazretleri evini Siyanüs köyünden Taruni köyüne taşıdı. Burada 13 sene kaldılar. Daha sonra mürşidi Ahmedi Haznevi'nin (k.s.) izniyle Bilvanis köyüne hicret ettiler. Şah-ı Hazne Şeyda Hazretlerini 9 yaşındayken görür. Yüzü aydınlanır. İleride çok sofileri olacağını belirtir ve Allah'a şükrederek "Biz onun cemaatında bulunamazsak da, o çok kalabalık cemaatın çobanını görmek te büyük bir nimettir" derler. Şeyda hazretleri (k.s.) bu köyde yine Seyyide olan Sekine Validemizle evlenmişlerdir. Bu evlilikten Seyyid Fevzeddin, Seyyid Abdülgani, Seyyid Taceddin, Seyyid Mazhar, Seyyid Abdurrakib isimli oğullan ile Haşine, Muhsine, Hasibe, Rukiye, Münevver, Mukaddes, Mümine ve Hediye isimli kızları dünyaya gelmiştir. Gavs hazretleri Bilvanis köyünde 6 sene kaldıktan sonra Şeyda hazretleriyle birlikte Bitlis'in Kasrik köyüne taşındılar. Burada 11 sene kaldıktan sonra Siirt'in Kozluk kazasının Gadir köyüne hicret ettiler. 9 sene (Burada iken vatan görevini önce acemi birliği olan Manisa'da, sonra Diyarbakır'da tamamladı) kaldıkları Gadir'den hayatının sonuna kadar ikamet edecekleri Adıyaman ilinin Kâhta kazasının Menzil köyüne yerleştiler. Babası Gavs hazretleri l Haziran 1972 yılında vefat edince başhyan ir-şad görevi 21 sene 4 ay 19 gün devam etmişti. Şeyda Hazretleri babasının vefatında buyurdular: "Allah (cc) Resulüne "Biz seni alemlere rahmet olarak göndermekten başka birşey için göndermedik. Allah Rasûlünün ölümü dünyanın üzerine musibet halinde çöktü. Benim babam da Allah Rasûlünün varislerin-dendir. Ben onun Allah yolunda insanları irşad ve ilimle uğraştığına şahidim. Biz onu Allah yolunda olduğu için seviyorduk. Babam vefat etti. Nakl-i mekan etti. Allah Hayy'dır ve mekândan münezzehtir. Öyleyse aşka, Allah'a... herşey fanidir." 1968 yılında halifelik icazetini alan 1972 yılında irşad görevine başlayan Şeyda hazretlerinin (k.s.) yurtiçinden ve yurdışmdan aşırı ziyaretçisinin gelmesi 18.7.1983 tarihinde Çanakkale'nin Gökçeada ilçesinde mecburi ikametine yolaçmıştır. Önce Adıyaman'a, sonra Adana'ya oradanda Gökçeada'ya götürülen Şeyda hazretleri çektiği sıkıntı ve adanın havasının, sıhhatini etkilemesi sonucu 30.1.1985 tarihinde Ankara'ya nakledilmiştir.
Burada da 16 ay gözetim altında tutulduktan sonra Merkezi idarenin müsadesiyle tekrar Menzil'e dönmüştür. Tekrar tebliğ ve irşad hizmetinedevam ederken 1991 yılının Ramazan Bayramı bayramlaşması sırasında içersine zehirli böcek ilacı çekilmiş şırıngayla suikast yapılmış, eline isabet eden zehir etkisini göstermiş, acil müdahaleyle hastaneye yatırılan Şeyda hazretleri (k.s.) hayati tehlikeyi atlatmış, fakat elinin üstündeki ve içindeki yaralar sebebiyle uzun süre ızdırap çekmiştir. Şeker, damar sertligi, tansiyon ve romatizma hastaliklari nedeniyle uzun yillar tedavi gören Şeyda hazretlerinin ölümünden bir yil önce ayagi kirilmiş çektigi izdiraplarina bir yenisi eklenmiş, fakat irşad faaliyetleri kesintisiz devam etmiştir. Romatizma sebebiyle her yaz gittiği Afyondaki kaplıcalardan Ankara'ya dönüşünden bir kaç gün sonra 22.10,1993 Cuma günü cuma namazından önce 63 yaşında Rahmet-i Rahmana kavuşmuştur. Vefat haberini alan onbinlerce bağlısının katılımıyla ertesi gün Menzilde babasının yanı başında toprağa verilmiştir.
SEYDA HAZRETLERININ MENKIBE VE KERAMETLERİ
Gavs Hazretleri kendi eliyle yetiştirdigi, hem zahiri (şer'i), hem de batini ilimleri Ögretip manevi makamina varis biraktigi ogluna kendisi henüz hayatta iken dergâhin bir çok işini tevdi etmiş olup çogu zaman birşey soruldugunda "Gidin Raşid'e sorun" diye buyururlardi....
Gavs Hazretleri kendi eliyle yetiştirdigi, hem zahiri (şer'i), hem de batini ilimleri Ögretip manevi makamina varis biraktigi ogluna kendisi henüz hayatta iken dergâhin bir çok işini tevdi etmiş olup çogu zaman birşey soruldugunda "Gidin Raşid'e sorun" diye buyururlardi. Gavs hazretleri (k.s.) bir sohbetinde; "Kendi yerine kendinden daha büyük bir şeyh birakmadan vefat eden mürşid, indallah'da mesuldür" demişlerdir. Vefatlarindan Önce bu sözü hatirlayarak: "Elhamdülillah, biz bunu yaptik. Raşid bizden büyüktür" diyerek Mu-hamnied Raşid (k.s.)'in manevi yönden, kendilerinden daha büyük oldugunu belirtmişlerdir. Anlatıldığına göre Gavs hazretlerine (k.s
.gif)
* Hocanın birisi rüyasında Hz. Rasûlüllah'ı görüyor, şu şekilde buyuruyor "Benim öyle bir oğlum varki Allah (cc) benim ümmetimin bir kısmını onun hatırına vermiştir. Şu anda divanda sobanın yanında üzerinde siyah bir örtüyle yatıyor." Hoca hemen gidip bakıyor ve o kişinin Şeyda Hz.lerinin olduğunu görüyor. * Bir gün Şeyh Muhammed Arapkendi (k.s.) yörenin taninmiş ulemasindan Molla Nuri'ye misafir olmuş. Ben de ziyarete gittim. Akşam sohbetinde dediler: -Bize gereken şudur. Boyunlarimizi uzatalim, Şeyh Abdülhakim'in (k.s.) manevi mirasçisi Seyyid Muhammed Raşid (k.s.) üzerimize basip geçsin, çünkü Nakşi Tarikatinin şerefi bugün onlardadir. Itiraz edenler oldu. Cevaben: -O Gavs olmasaydı, Şeyh Muhammed Raşid (k.s.) böyle olmazdı, buyurdu. * Birgün Menzil'e gidiyorduk, varmamıza kırk dakika vardı, o sırada akşam oldu. O sıralarda Şeyda hazretleri (k.s.) akşamla yatsı namazı arasında sohbet ediyor, bizde kitap haline getirmek için banda alıyorduk. Bir an önce sohbete yetişmek için arkadaşlardan rica ettik, Şeyda hazretlerinden (k.s.) himmet isteyinde vaktinde varalım, diye. Gerçekten sohbet yeni başlarken köye vasıl olduk ve banda aldık. Ertesi gün Diyarbakır'a geri dönerken arabanın kilometre saatine gözüm takıldı. Her zaman Diyarbakır çıkışı kadranı sıfırlardım, kaç kilometre yaptığımı bilirdim. Daima 152 kilometre olarak ölçerdim, fakat bu defa 142 kilometreyi gösteriyordu. Göstergemi bozuldu diye düşündüm fakat Diyarbakır'a dönüşte yine 152 kilometre katettim. Demek kilometre kadranı bozulmamış, Şeyda hazretlerinin (k.s.) himmetiyle yol 10 kilometre kısalmıştı.
* Seyda hazretleri (k.s.) babası Gavs hazretlerinin (k.s.) vefatından sonra ilk defa Kasrik'e gittiğinde hocaları ve sofileri camiye toplayarak: "Benim babamı sevenler Allah (c.c.) rızası için seviyorlardı, bizde kabiliyet varsa onun yolundan gitmeye gayret göstereceğiz. Eğer kabiliyetimiz yoksa doğru yoldan ayrılmamıza sebeb olursanız Hz. Peygamberin (s.a.v.) huzurunda sizden davacı olurum" diye dört defa buyurdular. * Yine Seyda hazretleri (k.s.) kayınbiraderine hitaben: "Hacı, biz bu yolda hiçbir şey yapmamışız, biz ise kaşığımızı alıp yiyoruz" diye buyurmuşlardı. * Birgün 83 yaşinda bir zat Seyda hazretlerinin meclisine geldi. Bu zatin bazi söz ve hallerini oradakiler begenmeyip tenkid ettiler. Bu zat o zaman şöyle demişti: "Ben bu yaşima kadar dinin hiçbir emrini yapmadim. Aşin derecede sarhoş oldugum birgün, dostlarim beni buraya getirmişler ve Şeyda hazretlerinin (k.s.) elini öptürüp banyo yaptirdiktan sonra caminin altina yatirmişlar. Sabah uyandigimda tanimadigim bir çevre ve insanlarla karşilaştim. Şeyda hazretlerini (k.s.) gördügümde ayak parmaklarimdan bir nur girip bütün vücudumu kapladi. Bu nur beni o halimden bu halime çevirdi. Ben şimdi onyedi günlügüm." Işte evliyanin nazari cezbeyi dogurdu. Cezbe de ilahi aşk ve muhabbeti meydana getirerek bu kişiyi, Allah (c.c.)'a dönüp, dinini ögrenip yaşayan biri haline getirdi. * Batı vilayetlerinin ileri gelenleri toplantı halin-delermiş. Sofra kurulmuş. Alkol almayanlara diğerleri "Niçin alkol almıyorsun, yoksa sen de mi Adıyaman'a gittin" diye soruyorlarmış. Gerçekten bu darbımesel haline gelmişti. Menzile gidip tevbe edenin sifatinda Islam nuru, anlakinda Hz. Resulullah'm ahlaki tecelli ederek Şeyda hazretlerinin (k.s.) baglisi oldugu gözlenirdi. * Bir gün Şeyda hazretlerinin (k.s.) meclisinde bir zatla taniştik. O zat şöyle dedi: "Ben 55 yaşindayim, islam adina iki şey biliyorum: Birisi, Allahu Ekber, digeri Bismillah. Hayatta işlemedigim günah kalmadi. Maddi yönden durumum çok iyi, amma hayattan hiç tad alamiyorum. Hind fakirlerine gitmeyi düşünüyorum. Bu zati duydum, yanina geldim. Ben de insanlar gibi gülmek, eglenmek istiyorum. Ruhi sikintidan dolayi perişan haldeyim. Bu zatı Şeyda hazretlerinin (k.s.) huzuruna çıkardılar. Şeyda (k.s.) dedi: "Tevbe et, Allah her şeye kadirdir." O zat tevbe etti. Akabinde namaza başladı ve üç ay içerisinde haramı helali öğrendi. O zat hal ve cezbe sahibi sofilerin meclisinden ayrılmazdı. Ona: Sen bu cezbeli sofilerden ne fayda görüyorsun?" diye soruldu. O şöyle cevap verdi: "Onlar ellerini bana değdirseler, bağırıp çağırsalar benim kalbime ilahi aşk ve muhabbet geliyor" Bu zat evliyanın nazarı, tekkenin bereketi ve sofilerin muhabbeti olmasa idi ne ile istikâmet sağlardı. * Seyda hazretlerinin (k.s.) mürşidinin mürşidinin mürşidi Şeyh Muhammed Diyauddin (k.s.)'in beldesi Nurşin hakkinda Üstad Bediüzzaman (k.s.) Arapça Mesnevi-i Nuriye'nin Hubab risalesinde şöyle buyururlar: "Eger istersen hayalinde Nurşin Karyesinde-ki (köyündeki) Şeyda'nin meclisine git, bak orada fukara kiyafetinde melekler, padişahlar ve insan elbisesinde melekleri bir sohbeti kudsiyede göreceksin. Sonra Paris'e git. Göreceksin ki akrepler insan suretinde ifritler adem suretinde olmuş." İşte Seyda hazretleri (k.s.) ömrü boyunca bu zatların yolunu devam ettirmekle uğraşmıştır. * Gavs Hz.leri (k.s.) rahatsızlığının ileri safhaya ulaşmadığı bazı zamanlarda şöyle buyururlardı: " Şah-ı Hazne'den (k.s.) az bir zaman sonra onun bölgesinden birisi kalkacak ki; en az Şah-ı hazne (k.s.) yi yüz misli geçecek. Keşke biz onun zamanında yaşayıpta ona bir hafta müridlîk yapabilse idik. Burada Şah-ı Hazne'den (k.s.) murad kendileri, kasdedilen mürşid ise Şeyda Hazretleridir, (k.s.) * Gavs Hazretlerinin sağlığında sıkıntılı bir rüya görmüştüm. Ertesi Sabah tabiri için Kasrik köyüne gittim. Teveccüh yapılacağından kalabalık çoktu. Camiye girdim. Şeyda Hazretleri o zaman talebe idi. Birkaç arkadaşıyla oturuyordu. Ziyaret ettim, geri çekildim. Elindeki Kur'an-ı Kerimi açtı, yedi sayfa çevirdi ve şu Ayet-i Kerimeyi okudu "edhulennehüm fi cenneti." Bunun üzerine benim bütün sıkıntım kayboldu. * Bir gün Menzile bir hasta getirdiler. Şeyda Hz. (k.s.) lerinin evini sordular, bende camiye gelir oraya götürün dedim. Oldukça halsiz, adeta cansiz bir kişiyi arabadan çikarip camiye götürdüler ve yatirdilar. Şeyda Hz.leri (k.s.) geldi, namazini eda ettikten sonra hastanin yanina yaklaşti. Dua okuduktan sonra elini hastanin başina koydu ve ayagina kadar gezdirdi, hasta sahiblerine döndü: " " Allah şifa versin, saglik Allah'tandir, hastalikta. Biz dua ettik, gerisi Allahu Tea-la'nin bilecegi iştir. Bizim elimizde birşey yoktur." diye buyurdu. Bunun üzerine sahibleri hastalarini alarak hiçbir şey demeden ve teybe de almadan gittiler. Ben de içimden kızdım, niçin böyle inançsız kişileri yolluyorlar. Mübareği rahatsız ediyorlar dedim. Bu olaydan 2-3 gün sonra şöyle bir rüya gördüm: Camideyim ayni hasta yatiyor, fakat çenesi aşagi dogru hareket etti, kulagi uzadi ve büyüdü garip bir şekil aldi. Gavs hazretleri de ayakta kibleye karşi duruyordu. Birden Şeyda hazretleri (k.s.) geldi, hastaya nazar etti, hastanin şekli degişti ve simasi çok güzel bir hale geldi. Uyaninca ferahladim,Seyda hazretlerine anlatayim hoşuna gitsin dedim. Ertesi sabah caminin önüne gittigimde Şeyda hazretleri iki kişiyle konuşuyordu. Yavaşça sag tarafina yaklaştim, rüyami anlatacaktim, dönüp bana bakti, sonra konuştugu iki kişiye şöyle hitap etti: "Bazi kişiler bir rüya görüyor; sanki ne olmuş! Görmüş, gitmiş!". Bunun üzerin utanarak oradan uzaklaştim. Aradan 1-2 ay geçti. Köye bir araba geldi. Içinden 6-7 yaşlarinda bir çocukla bir adam indi. Adami görünce gözlerime inanamadim. Hasta olan şahisti, tamamen iyileşmiş, sihhat bulmuştu. Camiye gittiler, tevbe aldilar. Hastalik hidayete vesile olmuştu. Benim de kalben itirazima büyük bir ders verilmişti. * Seyda hazretleri (k.s.) birgün Hatme-i Hace-gan'dan çıkmış, caminin Önünde sofiler ziyaret ediyordu. O sırada sırt çantasıyla birlikte yabancı olduğu anlaşılan bir kişi yaklaştı, ziyaret etti, mübarek tebessüm ederek: "Hoşgeldin" dedi. Yabancının ne dediğini anlamadık, birisi tercüme edince Nemrut'u ziyaret için geldiğim, yarın oraya gideceğini söyleyince Şeyda hazretleri (k.s.) dönüşte yine buraya gel dedi, o da söz verdi. Üç gün sonra geri döndü. Şeyda hazretlerini görünce yanına gitti "ben sana söz" dedi. Mübarek tebessüm ederek "hoşgeldin, biz gidip namaz kılacağız, sana namaz yok sen camiye gelme burada kal" dedi. Biz ikindi namazım kıldık, hatmemizi yaptık dışarı çıktık. Yabancı kişi "İslam başka" diyerek kapıya koştu, camiye girdi. Şeyda hazretlerinin (k.s.) önünde ağ-lıyarak tercüman aracılığıyla kelime-i şehadet getirdi ve müslüman oldu. Bir hafta kaldı, islamiyeti öğrendi, temsil yetkisi alarak İngiltere'ye döndü. * Bir gün dili tutulmuş bir fakih getirdiler. 7-8 gün devamli gezdi. Bir ara bir otobüs gelmişti. Bu fakih şoförü gözlemeye başladi, aniden şoförün yanina geldi. "Dur gitme" dedi. Daha başka kelimeler de söy-ledi. Babasi duyunca çok sevindi. "Bize son çare olarak buraya gelmemizi söylemişlerdi. Çok şükür oglumun dili açildi." dedi. Gadir köyünden Diyarbakır'a alış-veriş için Seyda hazretleriyle (k.s.) getmiştik. Günlerden cuma idi. Cuma namazımızı camide kıldık. Bir ara Şeyda hazretlerini (k.s.) tamemen kaybetmiştim. Namaz bitince baktım iki saf Önümde duruyor. Sen burada yoktun deyince buradaydım dedi, ben de seni burada göremedim dedim. Ertesi gün köye doğru kamyonla yola çıktık. Yolda araba arızalandı. Şoför yedek parça için Kozluğa gitti. Biz de bir köprü altında beklemeye başladık. Bir ara bir pikap geldi, köprüye 1-2 metre kala lastiği patladı. Ben Şeyda hazretlerine (k.s.) söyleyince köprünün altından çıktı. Pikaptakilerle tanıştık. Onlar Şeyh Seyda-i Ceziri'nin (k.s).evlatlarıydılar. Birisi de Şeyh Nurullah Ceziri (k.s.) idi. Şeyda hazretleriyle birlikte oturdular, sohbet ettiler. Birbirlerine sen benim arabamı bozdun, hayır sen benim arabamın lastiğini patlattın diye latife yaptılar. Arabalar tamir edildikten sonra biz Gadir köyüne döndük, onlarda Hz. Veysel Karani'ye gittiler. * Ayağımda rahatsızlık vardı. Şeyda hazretlerine (k.s.) söyledim, Diyarbakır'a gitmemi söyledi. Ben de bulunduğum yerde halletmeye çalıştım. İlaç aldım, tabii ilaç yapanlara gittim, ne yaptıysam iyileşmedi. En sonunda Diyarbakır'a gittim ve hastalığım iyileşti. * Gavs Hz.lerinin sağlığında bir hacı efendi gelerek "Efendim ben rüyada Rasûlüllah (sa.v)'i gördüm ve şu senin oğluna (Şeyda Hz.lerine) çok benziyordu" diye söylemişti. * Şeyda hazretleri (k.s,) Gökçeada'da iken zor şartlar altinda bizi kabul etti. Ortami uygun olmayan bir şirkette çalişiyordum. Muhafazakar bir şirketten teklif geldi. Mübarege anlattim, nasil çalişma olacagini izah ettim. Sordular: Hesaplari kim tutacak, teminat istenecek mi? Ben güven esasina göre çalişacagimizi söyleyince "Zamanimizda dogru tüccar yok ki, hepsi zarar ettik der" buyurdu. Ben de biliyorum dedim. Mübarek: "O şirkete geçme perişan olursun." dedi. Bu sözleri 1984 yilinda söyledi. Ben de girmedim. Daha sonra 1989-1990 yilinda başka bir Islami usulle çalişan şirket kuruldu, izin almak için Mübarege gittim, mesaisinin agir oldugunu, ticaret yapildigini söyledim. "Sen bayan olmayan yerde çaliş, ticaret kolaydir." buyurdular. O şirkete geçtim, iş hususunda hiç zorluk çekmedim, tek başina yüzlerce kişinin yapacagi işin altindan kalkabildim. Bu arada kar-zarar ortakligi yapilan müteşebbislerin hepsi zarar beyan ettiler. Bunlarin içinde islami yönü çok kuvvetli olarak bilinenler de vardi. Ben mübaregin dedigini 10 sene sonra anlamiştim. Bu birinci kerameti idi. Ikincisi ise en karmaşik işlerde dahi duasinin bereketiyle başarili olmamdi. * Şeyda hazretlerinin (k.s.) Ankara'ya teşrif ettikleri zamandi. Binlerce kişi bulundugu yerde toplanmiş tevbe ediyorlardi. Ben de siram geldiginde elini tuttum, tevbeye başladim, sonra başimi kaldirip bakinca hayretler içinde kaldim. Orada o zatin yerinde sadece ve sadece bembeyaz bir görüntü vardi. Tövbe bittiginde tekrar bakinca eski haliyle gördüm. * Eklem Romatizması denilen ayaklanmı,elleri-mi, boynumu ve bütün vücudumu ağrıtan ve oynatmayan hastalıktan muzdariptim.Tedaviye rağmen yazı yazamıyor,boynumu oynatamıyor yürüyemiyordum.Ömür boyunca hastalığımın devam edeceğine kanaat getirmiştim. Şeyda Hazretlerini (k.s.) ziyaret ettiğim bir sırada yine ağrılarım dayanılmaz bir haldeydi. Ağlıyarak bu sıkıntıdan kurtulmak için Rabbi-me dua ettim. Akşam tevbe aldım , hava serindi, soğuk suyla gusl aldım, sonra uyudum. Sabah namazına kalktığımda ağrılarımdan eser yoktu. O günden sonra bir daha eklem hastalığı görmedim.
* Kocam devamlı içki içiyor, bazen kavga ediyordu. Bu duruma çok üzülüyordum. Doktorlara gittik, fakat çare bulamadık. Devamlı dua ediyordum. Bir ara Güneydoğu'da bir zat varmış giden içkiyi bırakıyormuş diye duydum. Allah'ım benim kocama da nasibet diye dua ettim. Ramazan ayı girmişti; kocam içki içmiyor teravihe gidiyordu. Birisiyle arkadaş olmuş, Menzile götürmeyi teklif etmişti. Kocam kabul etti, gidip geldiğinde içki aklına bile gelmiyordu. Namaz kılıyor, zikirini yapıyordu. Bunun üzerine bende namazımı düzgün kılmaya başladım, örtündüm ve tevbe aldım. Allah dostu sayesinde ailemiz düzene girmişti. * Hanım arkadaşlarla Şeyda Hazretlerini (k.s.) ziyarete gitmiştim. Bayanlar gece otururken arkadaşım beni pencereye çağırdı. Gördüğüm manzara olağanüstüydü: Caminin üzerinde gövde kalınlığında camiyi kuşatmış şekilde nurdan bir halka ve halkanın tam ortasında gökyüzünde dolunay. Herkesin gördüğü bu manzara bir saat sürdü ve mübareğin camiyi terketmesiyle aniden kayboldu. * Şeyda Hazretlerinin kucagina 5-6 yaşlarinda bir çocuk verdiler. Solgun, halsiz, dili dişari sarkmiş olan çocuk muhtemelen felçliydi. Mübarek çocuga bir şeyler söyledi, tebessüm etti. Bir müddet sonra çocugu yanindakilere uzatti. Herkes sararmişti. Çocuk canlanmişti, kollarini ellerini oynatiyordu. Yakinlari çocugu birbirine veriyor sonsuz bir şekilde seviniyorlardi. * Bir gece yarısı eve yalnız dönüyordum. Yolumun üstünde bir cami ve avlusunda 6-7 adet mezar vardı. Tam ortadaki mezarın dibinde bembeyaz kefeniyle yatan bir cenaze gördüm.Çok korktum ve ürperdim, hızla eve doğru yürüdüm. Uzun süre bu olayın etkisinde kaldım. Sonraları bunun Şeyda Hazretlerinin himmet ve bereketiyle kabirlerin keşfi hali olduğunu öğrendim. * Seyda Hazretlerini ziyaretten dönüyorduk vakit geceydi. Bir ara uyuklamaya başladim. Aniden gözlerimi açtim, baktim ki araba uçuruma dogru gidiyor, şoförümüz uyuyor. Birden arabanin bir tarafinda Şeyda Hazretlerini diger tarafinda Gavs Hz.lerini gördüm. Arabayi tutup yola düzgünce birakip kayboldular. Sarsintiyla uyanan arkadaşlar ne oldugunu anlayamadilar. Büyük zatlarin yardimiyla mutlak bir kazadan kurtulmuştuk. * Seyda Hz.leri (k.s.) İstanbul’daki Hocalardan bahsederken Molla Sadreddin Yüksel'den bahsetti. Ben de çok yüksek âlim olduğunu söylüyorlar deyince: "Evet, Hazretin tekkesinde okumuş, Şeyh Maşuk Hazretlerine (k.s.) yakın damat olmuş çok yüksek alim, sen de ziyaretine git." dedi. İstanbul'a dönünce Molla Sadreddin Hocaefendiyi ziyarete gittim. Sohbet esnasında: Efendim dedim, dünyada çok yüksek ulema var, aynı zamanda mürşid-i kamiller var. Bu ikinciler de hüsnü teveccüh ve cemaat daha çok bunun hikmeti nedir? Cevaben: Ben meşhur bir âlimim, bugün Bayazit Meydanina çiksam arkamda elli kişi zor toplarim. Ama senin şeyhin Seyyid Muhammed Raşid (k.s.) Hazretleri bir beldeden bir beldeye gitse çevresinde 20-30 bin insan toplaniyor. Bunun sebebi hakikatta Hadi olan Allah (c.c.)'dir, hidayet onun elindedir. Hz. Muhammed (s.a.v.)'e dahi ya Habibim sen istedigini hidayete getiremezsin demiş. Şu halde hidayet sahibi Allah (c.c.)dir, yalniz Allah-u Telala bir kulunu severse ona hidayetten bir nusret bir inayet verir. Allah kimin eline hidayeti verirse o irşad sahibi olur. Ne yapalim ki bu asirda senin şeyhinin eline hidayeti Allah (c.c.) koymuş, Resulullah (s.a.v.) koymuş bunun sirri budur diye açikladi. * Görevli olarak bir gurup Siirt'ten Bitlis'e gidiyorduk. Arabalarımızı yolun kenarına koyarak Gavs Hz. lerini ziyaret için Kasrik köyüne girdik. Abdest alınan havuzun kenarında Seyyid Muhammed Raşit Hz. leriyle (k.s.) karşılaşdık. Edep, selam ve hürmetten sonra Gavs Hz. lerini (k.s.) sorduk. Yayla'ya gittiğini söyledi. Yayla nerede diye sorunca Kasrikin arka tarafında bulunan dağları göstererek: Dağların en üst kısmındadır. dediler. Gavs Hz lerini görememenin acısı, üzüntüsüyle görevliyiz aşağıda arabalarımız var müsade ederseniz gidelim dedik. Şeyda Hz.leri de size birşeyler yedirelim içirelim sonra gidersiniz dediler. Mecburen beklemeye başladık. Bir saat-iki saat derken ikibuçuk saat geçti. Gele gele ufak ufak doğranmış kabak ve üzerine yumurta kırılmış yemek takdim edildi. İçimden bu yemek çabucak pişebildiği halde bu kadar beklemenin sırrı nedir diye geçirirken bir anda sesler yükseldi: Gavs Hazlerleri geliyor! Gavs hazretleri geliyor! Yemeği yarıda bıraktık, dışarıya fırladık, hakikaten Gavs Hazretleri bir katıra binmiş yanında bir iki sofiyle dağdan iniyor. Sevinçle ziyaret ettik, siz camiye gidin ben geliyorum dediler. Biz camiye gittik. Katırı çeken gözlüklü Abdülcelil isminde kunduracı bir sofi: "Yahu bu gelen sofiler kimmiş! Gavsımız yaylada ziyafetteydi onun için keçi kesmişlerdi, yemeği bırakarak bizi camide misafirler bekliyor onlar elem ve ızdırap içindeyken bizim bunu yememiz olmaz buyurdu ve yayladan Kasrik'e indik" dedi. Burada Gavs Hazretlerinin bizim camide beklediğimizi bilerek gelmesi ve yine Şeyda Hz. lerinin de bu duruma vakıf olarak bizi bekletmesi âlî birer keramettir.
* Özel arabamızla Hacc'a gidecektik. Hazreti Sultanımız bize talimat verdiler, bilahere şu emri verdiler. "Siz karayoluyla gidiyorsunuz, İrak'a uğrayacaksınız Musul peygamberler diyarıdır, orada bir gün kalın. Bağdat evliya-ı izam diyarıdır arada iki gün kalın" Sultanımız Seyyid Muhammed Raşid Hz. lerinin talimat ve duasıyla yola çıktık Musul'da 24 saat kaldık, Bağdat'a geldik, 2 günde orada kaldık. Sonra Küfe, Necef ve Kerbela'ya geldik. Danıştığımız kişiler Kerbela'dan Ammana geçişin 1000 km olduğunu yakıt bulunmadığını ve yolun çöl fırtınasıyla kapandığını söyleyerek tehlike ikazında bulundular. Bunun üzerine yol korkusuyla Bağdat'a geri dönerek 3. günde orada kaldık. Kuveyt vizesi alarak Riyad'a geçtik, oradan da Mekkeyi Mükerremeye geçtik. Neticede onbin km. yol katederek Şeyda Hz lerine kavuştuk, Menzile geldik. Ziyaretten sonra buyurdular: Yolculuğunuz nasıl geçti? Ben: Sultanım tam on bin km oldu, hamdolsun arabamızın lastiğine çivi dahî batmadı. Duanız bereketiyle yolucuğumuz çok güzel geçti. Mu-sulda birgün kaldık Bağdat'ta ... derken buyurdular "Kim dedi sana üç gün kal, ben demedim mi iki gün kal!" Ben yemin içerek Allah şahit Rasulüllah şahit, sözünüzü dinlememek kastıyla değil Kuveyt vizesi almak için zaruretle kaldım deyince yine buyurdular: "Ben biliyorum sen zaruretle üç gün kaldın. Ama sen de bil ben senin ne yaptığını biliyorum!" * Hac farizası esnasında Medine'yi Münevvere-de 40 vakit namazı Resulü Kibriya (s.a.v.) efendimizin asr-ı saadetteki mescidlerinin hudutları dahilinde eda ediyorduk. Birlikte Molla Muhammet Arapkir ve Molla Muhammed Beşiri isimlerinde iki Nakşibendi Şeyhi vardı. Hayatımda böyle bir lutfa ilk defa mazhar olmam dolayısıyla Resulullah (s.a.v.)'m müjde vereceği içime doğdu. O gece yattım, rüyamda Ravza-ı Mutahharada şebeke-i Resulullah'm huzurundan beyaz bir at çıktı, şahlandı, yere inince at değişti, kayboldu, yerine oturan, beyaz sakallı nurani bir zat halini aldı. Ben Ya rabbi bu zat Peygamber veya Sahabe mi diye düşünürken bana dönerek: "Mürşidine varirsın, hacetini söylersin, ne emir verdi yaparsan muradına erersin" dedi. Menzü'e döndüğümde bu rüyayı Şeyda hazretlerine naklettim: Efendim ben 40 vaktin mükafatını beklerken git diye Mekke'den tekkeye gönderdiler, bu tekke ne zaman bitip te Mekkeli olacağız." dedim. Şeyda hazretleri buyurdular: "Sen İbrahim Hakkı hazretlerinin menkıbesini okumadın mı? Fakirullah'ın kapısına yazmamış mı? Bu kapı Haccül Ekber'dir. Sen her Mekke'ye gideni veli mi olur zannettin? Ama her tekkede salih amel eden veli olur." (Nebinin kadrini bilmek için velinin rızasını tahsil şarttır. Mekke'nin kadrini bilmek için velinin kadrini bilmek şarttır. Veliden terbiye almayan Mekke'nin de Nebinin de kadrini bilmez). * Rüyamda yüksek bir dağda bulunuyorum. Dağın önünde bir yol var. Bana hitabedildi: "Yeryüzünde hayatta ne kadar Evliya-i Kibar varsa burdan geçecek." Ben de bugünkü Reis-i Evliya'da başlarında geçecek mi? diye sordum. Evet, dikkat edersen görürsün dediler. Beklemeye başladım. Deve tüyü renginde cübbe giymiş bir zat göründü. Yaklaştı, göre göre Şeyda hazretlerini gördüm. Sonra yüz metre sonra bir veli daha, sonra bir veli daha, böylece hepsi geçtiler. Veliler bitince nereye gidiyorlar diye merak ettim, peşlerinden gittim. Bir anda kendimi bir mekanda buldum. Şeyda hazretleri oturuyor karşisinda deve tüyü cübbeli bir veli daha oturuyordu. Ortada üzerinde nu-rani bir yiyecek bulunan sofra bulunuyordu. Şeyda hazretlerinin karşisindaki zat sultanimiza sordu: "Efendim bu zamanin Reisü'l-Evliyasi siz misiniz?" Şeyda hazretleri buyurdu: "Içimizden birisidir" Ben içimden elbette ben degilim diye geçirdim. Karşidaki zat ben Reisü'l-Evliya degilim dedi. Bunun üzerine Şeyda hazretleri: "Ben desem ki Reisü'l-Evliya'yim bu edebe uyar mi?" dedi. Karşidaki zat: "Tamam şimdi belli oldu. Reisü'l-Evliya sizsiniz efendim." dedi. * Rüyamda Mescid-i Aksa'daydım. Kapının yanında iki tane Peygamber kabri vardı. Onları geçerek Mescid-i Aksa'nın içine girdim. Tabanda iki kat halı vardı. Üstteki halı Hz. Resulullah'ın ayak izlerinin değdiği yerlerde alttaki halıyı gösterecek şekilde kesilmiş gibi boş. Her tarafı gezdikten sonra beni Peygamber kabirlerinin birinin üstüne çıkardılar ve kabir kubbeye kadar yükseldi. Bu esnada Seyyid Muhammed Raşid (k.s.) hazretlerini bütün Peygamberlerin bulundugu bir odaya aldilar. Ben yüksekte oldugumdan odada olanlari göremiyorum, ancak kapida Ibrahim adinda bir veli var, olanlari bana aktariyor: Şeyda hazretlerine 12 tarikatin zikrini talim ediyorlar, sirasiyla Mevlevi, Rufai, Kadiri, Halveti, Celveti... bütün tarikatlarin zikir usullerini talim ettiler. Sonra Şeyda hazretleri odadan çikti. Peygamberin sandukasi Mescid-i Aksa'nin tabanina tekrar indi. Ben koştum baktim, Şeyhimin sarigina 12 ayri renkte, 60-70 cm uzunlugunda 10-15 cm genişliginde şeritler asilmiş. Her tarikatin zikrini ve reisligini ayri renkte şeritler temsil etmekteydi. Rüyayi Şeyda hazretlerine naklettim, hamdü sena etti. Tekrar anlattirdi. Efendim size zikirleri talim ettiren hangi peygamberdi diye sorunca: "Rüyayi gören sensin hangi Peygamber oldugunu da sen söyle" diyerek olayi kapatti. * Seyda hazretleri inşaat yaptiriyordu. Ben de bir ara yorgunlukla bir tarafa çekilip uyudum. Rüya görmeye başladim: Rüyamda Cihar-i Yar-i Güzin Efendilerimiz [(Hz. Ebubekir (r.a.), Hz. Ömer (r.a.), Hz. Osman (r.a.) ve Hz. Ali (r.a.)] yanyana dört sandukada yatıyorlardı. Sandukaların arasında bir kapı vardı. Ben kapıdan aşağı indim. Sanduka-i şerifler yukarda kaldı. Aşağı kısım arkası kapalı önü açık bir sahra oldu. O sırada Gavs hazretleri (k.s.) çıktı geldi ne yapıyorsun dedi. Ben de Cihar-ı Yar-ı Güzin Efendilerimizin katibiyim, gelen evrakları tashih ediyorum, dedim. Nasıl ediyorsun?" buyurdular. "Efendim evraklar geliyor büyük bir kütüğe kaydediyorum. Sonra, vilayet ismi yazılı zarflara koyuyorum." dedim. Peki sen Hülafe-i Raşidin Efendilerimizin konuşmalarını duyuyor musun? dedi. Ben de bazen duyuyorum, bazen duymuyorum dedim. Uyandım. İnşaata gittim. Şeyda hazretleri halen inşaattaydı. Yaklaştım, Efendim ben bu rüyayı gördüm deyince, o gelen evraklar senin vasıtanla tev-be telkini yapılacak insanların isim listeleridir. Günü gelince o insanlara, bu tarikatı sen telkin edeceksin buyurdular. * Avrupa'da görevliyken bir genç getirdiler. Eroinmanmış, hastanelerde tedavi ettirememişler. Bana geldiler orada Şeyda hazretlerinin bağlılarının tekkesinde kaldı. Aradan 15 gün geçti. Babası sevinçle geldi, Allah razı olsun oğlum eroini bıraktı dedi. Daha önce uzun saçlı iken bir ay sonra Menzil'de gördüğümde saçlarını kesmiş sakal bırakmış idi. Nasılsın diye sorunca: "Hamdolsun efendim o rahatsızlık bitti çıktı gitti" dedi. * Yine Avrupa'da iken birçok genç gördüm. Esrar kokain, eroin kullanıyorlardı. Şeyda hazretlerinin irşadının ulviyeti ve kudsîyetiyle hepsi de bu alışkanlıklarını bıraktılar, tevbe ederek sakal bıraktılar, Allah yoluna yöneldiler. * Medine'de Molla Muhammed Emin hazretleri isminde âlim ve kâmil bir zat vardı. Rusya'yı terkettikten sonra 10 sene Mekke'de 49 sene de Medine'de kalmıştı. Hacca gittiğimizde ziyaretine gidiyorduk. Bir ara rüya gördüm. Rüyada elimde valiz vardı. Bu valizden antika, nadide bir seccade çıkarıp Molla M. Emin'e veriyordum. Bu rüyayı Medine'deki Şeyda Hazretlerinin temsilcisine anlatınca: "Molla Muhammed Emin'e Şeyda hazretlerinin temsilciliğini verelim." dedi. Bunun üzerine kendisine teklifte bulunduk. Molla Muhammed Emin: "Benim bu vazifeye kabiliyetim yok, bu emaneti taşıyamam" dedi. Fakat ısrarımız üzerine kabul etti. Aradan bir yıl geçti. Tekrar Molla Muhammed Emin hazretlerinin ziyaretine gittik. Ben Şeyda hazretlerinden vazife aldiktan sonra durumunun nasil oldugunu sorunca: "Ben daha önce 16 sene başka bir Şeyh'e müridlik yaptim. Fakat şu son bir senede Şeyda hazretlerine baglandiktan sonra durumum çok degişti, halim çok güzel oldu." dedi. Ben bunu nasil farkettigini sorunca: "Eskiden Resu-lullah'tan ilahî beyanlar nakledilince aglamam yoktu. Bir senedir gözlerimden yaş gitmiyor, çok agliyorum. Bundan anlaşiliyor ki bu kapida feyzi ilahî daha fazladir." diye cevap verdi. Hayatının son günlerinde cildinde hafif bir kaşınma ortaya çıkmıştı. Bu yüzden karşısında edebsiz-lik olur diye Şeyda hazretlerini bu dünyada ziyaret etmek nasib olmadı. Ve Rahmeti Rahman'a kavuştu. * Yurtdışında Şeyda hazretleri adına tevbe veriyordum. Birgün felçli bir hasta getirdiler. Tevbe etti, bayılır gibi oldu. Kendine gelince bağırmaya başladı. Ben ne olduğunu sorunca: "Beni Şeytan'm elinden çok güzel bir zatı muhterem kurtardı." dedi. Araştırınca gördüğü zatın Şeyda hazretleri olduğunu anladık. meti olarak senin yüzünü benim yüzüme benimkini de seninkine benzetti. Allah ondan razı olsun." * Büyük bir kamu kuruluşunda çalişiyordum. Rahatsiz oldum, bir çok doktora gittim. Şifa bulamadim. Yakinlarim çok büyük bir hastaneye yatirdilar. Doktorlar benden ümidi kesmişlerdi. Tabiri caizse ölümü bekliyordum. Bir gece agladim, yalvardim: "Ya Rabbi senin dostlarindan, sevdiklerinden kimse yok mu? Sen onlardan birisine benim halimi bildirsen de, benim derdime şifaya vesile olsun." dedim. Kisa bir süre sonra sakalli, sarikli nurani bir zati muhterem'in latif ruhaniyeti hastanedeki odama yalniz oldugum anda teşrif buyurdular. Benim vücuduma teveccüh buyurdular, dua okudular. Ve sonra kayboldular. Ben doktorlarin ve ailemin hayreti ve şaşkmligiyla birlikte iyileştim, eski sihhatime kavuştum. Eski normal yaşantima döndüm. Fakat o zati unutamiyor, her firsatta bulurum ümidimi taşiyordum. Bir gün camide bir arkadaş Menzil'de çok büyük bir Allah dostu vardir diyerek Şeyda hazretlerinin resmini gösterdi. Fotografi görünce gözlerime inanamadim, bana gelen zat o idi. Hemen ziyaret için yola çiktim. Menzil'e vardiYine komşularimizdan kendisine cinlerin musallat oldugu bir kadin vardi. Çok rahatsiz oluyordu. Bir-gün benden tevbe vermemi istedi. Gerekli şartlari yerine getirdikten sonra yanima geldi. Bana: "Niçin ne gördügümü sormuyorsun." dedi. Ben sorunca: "Gavs hazretleri ve Şeyda hazretleri geldiler, bana okudular ve rahatsiz oldugum yeri tedavi ettiler." dedi. Aradan yillar geçti bir daha rahatsizlanmadi. * Yurtdışında çalışıyordum. Çalıştığım yerde eskiden teröre bulaşmış, ateist bir arkadaş vardı. Şeyda hazretlerinden bahsettim. İlgi duymaya başladı. Tasavvufa meyletti, İslami hayat yaşamaya başladı. Bir-gün çalıştığım yere eski sendikacı arkadaşları gelmişti. "Eyvah şimdi ben ne yapacağım dedi." Ben de Şeyda hazretlerinin himmet ve bereketiyle bu işin içinden çıkarız" dedim. Arkadaşım motor bölümünde çalışırken ben sendikacılara yöneldim, onlar beni arkadaşım zannederek: "Merhaba. Seni çoktandır görmüyoruz, sakalda bırakmışsın dediler. On-onbeş dakika beni arkadaşları gibi görerek konuştu gittiler. Arkadaşımda bu durumdan memnuniyetini belirterek yanıma geldi ve şöyle dedi: "Cenab-ı Hak Şeyda hazretlerinin kerağımda nerde olduğunu sordum. Camide dediler. Heyecanla camiye girdim, benim iyileşmeme sebeb olan zat orada oturuyordu. Koştum, ayaklarına sarılmak istedim. Zatı muhterem ayaklarını çekmek için ayağa kalktı, hızlı olarak uzaklaştı, ben de arkasından gittim, sonunda ziyaret ettim. Hatta dışardan bu olayı görenler: "Şeyda hazretlerini bir deli kovalıyor." demişler. Allahu Teala'ya hamd olsun ki manevi olarak görüştüğümüz zatı dünya gözüyle de görerek bağlanmak nasib oldu. * Babamı Ankara'da büyük bir hastanede ameliyat etmişlerdi. Ameliyatta alınan parça kanser olarak rapor edilmişti. Ben vatani görevimi yapıyordum. Şeyda hazretleri durumdan haberdar edildi, dua istendi. Aradan birkaç ay geçti, babam yeniden kontrol edildi. Bu sefer rapor temiz çıktı. Ağabeyim Şeyda hazretlerini ziyarete gittiğimde mübarek: "Doktorlar yanılmışlar, değil mi?" demiş. Bu olay mübareğin duasının bereketiyle bir keramet olarak tecelli etmişti. * Şeyda hazretleri birgün Gavs hazretlerinin Merkadinin kapisini bizzat tamir ediyordu. Bizler izliyorduk. O sirada bahçede bir meczub (deli) geziyordu. Ben içimden Şeyda hazretleri elindeki keseri birakta bu kadar sofi var bunlar çalişsa diye geçirdim. Tam bu sirada meczub bana dogru gelerek: "Onun Allah'in Rahmetine ihtiyaci yok mu?" dedi. Seyda hazretleri de dönüp benim gözlerimin içine bakti. * Hac farizasını yerine getiriyorduk. Türk kafilesinden bir kişi dikkatimizi çekti. Yanma gittik, selam verdik, nereli olduğunu sorduk. Adıyamanlı olduğunu söyledi. Bizlerin Şeyda hazretlerine bağlı olduğumuzu öğrenince şu hatırasını anlattı: Ben Adıyaman'da çok süfli bir hayat yaşıyordum. Alkol kullanan arkadaşlarla gece-gündüz birlikteydim. Hanımım Şeyda hazretlerine gitmişti. Bir gece yine alkollüyken masada arkadaşlarım beni tahkir ettiler: "Senden izinsiz karın nasıl Menzil'e gider, onun niçin dersini vermiyorsun?" dediler. Kızgınlıkla eve gittim. Her zaman olduğu gibi beni güleryüzle karşıladı, hizmetimi gördü. Ben bahane bulmak için: "Hanım, ben falan uygunsuz kadınla evlenmek istiyorum, ne dersin." dedim. Eğer evlen derse bana onumu layık görüyorsun diye, yok evlenme derse benim evlenmeme niçin karşı geliyorsun diye dövecektim. Fakat o: "Bey, sen bilirsin." dedi. Ben beklemediğim bu cevap karşisinda ne yapacagimi bilemedim, sinirlendim, dışarı çıktım, motosikletime bindim. Hızla sürerken en son gördüğüm bir kamyonun tamponuydu. Gözlerimi açtığımda bir hastane odasındaydım. İki bacağım ve bir kolum alçıdaydı. Yüzüm parçalanmıştı. Doktor geldi. Ben doktora teşekkür edecekken: "Bana değil sana gece-gündüz bakan ve devamlı dua eden ve mürşidinden yardım isteyen bu hanıma teşekkür et" dedi. Karım başımın uçundaydı ve her zamanki teslimiyetli ve saygılı tavrıyla hizmet etmekteydi. Ben bu durum karşısında iyileşince ilk işim Şeyda hazretlerine gitmek olsun diye içimden geçirdim. Neticede hastaneden taburcu oldum, Menzil'e ziyarete gittim. Şeyda hazretleri avludaydı. Mü'minler elini öpüyordu. Ben de sıramı bekledim, yaklaştım, tam elini öpecekken sağ elini çekerek arkasına koydu. Sol eline davrandım, o elini de arkasına çekti ve bana dönerek: "Sen bizim kızımızı sahipsiz mi sandın." dediler. Ben bunun üzerine pişmanlığımı belirttim. Mübarek gülerek: "Hadi gel sen de bizim bir evladımız ol" diyerek, tevbe verdi ve bizi kabul buyurdu. * Seyda Hz.leri babası Gavs Hz.leri gibi daima "Bizim tankımız, topumuz misvak ile tesbihimizdir" derdi. Gökçeadada iken her gün imza attığı defter vardı. Polisler "Biz defteri getirir sana evde imza attırırız, sen yorulma, hastasın" deyince Şeyda Hz.leri "Hayır, madem devletim emretti, hergün geleceğim. Bırakın polisi, en ufak bir bekçinizi bile gönderseniz, ben 100 km de, 1000 km de yaya gelirim" dedi. Yine "Nedir bu kadar mühimmat, asker. Bir bekçi bize haber, yazılı bir kağıt getirseydi biz o emre uyup kendi arabamla, çocuklarımla gelirdim. Bu kadar masrafa, benzine ve zaman israfına gerek yoktu" buyurdular. Yine Gökçeada da iken "Allah'a dua edelim, bizi buraya getirmiş, imtihan ediyor, sabredelim, şükredelim" derdi. "Şimdiye kadar yaptigimiz kullugun on katini yapmaliyiz. Cenab-i Hak sadik olup olmadigimizi imtihan ediyor" buyurdu. * Buraya kadar bahsedilenler Şeyda hazretlerinin keramet ve menkibelerinden ufak bir kisimdir. Onun irşadi zamamizda yurtiçinde hemen her vilayette ve yurtdişinda birçok ülkede kendisini bir vesileyle taniyan, ziyaret eden, hastasi iyileşen, alkolü ve uyuşturucuyu terkeden onbinlerce kişi mevcuttur. Bunlarin başindan geçenler yazilsa ciltler dolusu kitap eder. Biz burada deryadan bir damla misali birkaç örnek vermekle yetindik.
alıntıdır
.