![]() |
NEHİRDİ AŞKA HALLAC - Yazdırılabilir Sürüm +- Forum Hafızoğlu (https://www.hafizoglu.net/frm) +-- Forum: Hayatın İçinden (https://www.hafizoglu.net/frm/forumdisplay.php?fid=93) +--- Forum: Edebiyat (https://www.hafizoglu.net/frm/forumdisplay.php?fid=16) +---- Forum: Mısralara Yansıyanlar (https://www.hafizoglu.net/frm/forumdisplay.php?fid=15) +---- Konu: NEHİRDİ AŞKA HALLAC (/showthread.php?tid=11187) |
NEHİRDİ AŞKA HALLAC - Toprak - 12-02-2009 NEHİRDİ AŞKA HALLAC
sen yokken, ırmaklarım bilmezdi denizleri su, kalbimin tahtına damlardı sade siyah hangi duraklarından geçseydim şehirlerin bitkin aşklar görürdüm ömrün aynalarında pençeleri baldıran kokardı kedilerin sen yokken, gergefinden bana bakardı kızlar her kuş bir tüy bırakıp giderken kanadından avcı hep yüreğime savururdu kendini sen yokken, ne ay vardı göğümde, ne yıldızlar başakları vahşice örselendi hayalin aldı hıçkırıkların rengini sardunyalar dargın bir şirazeydi aramızda melâlin bizden önce görmüştü bu rüyayı mumyalar zevâlinle baktığım her aynada bir diken tahtırevan gönlüme âşiyandı, sen yokken ellerimde umarsız soluyordu çiçekler sükûtun, en isyankar süvariydi içimde tenime tutunmuştu karanlığıyla korku bakışların çehremde, tebessümün saçımda öfken dudaklarımda yine hüzzam bir şarkı simsiyah geceleri anardı dalda baykuş bir ağaç köklerinden bakardı gözlerime bir sincap o sevimli edasıyla karşımda bir çocuk kan ağlayan fotoğrafımı bulmuş kartal pençelerinden kaçar gibi, her seher kaçtım en mahrem duran yüzünden meleklerin penceremde biriken yıldızlar birer birer kuyusuna gömüldü kanayan bileklerin dudaklarımı verdim yuvasız kalan kuşa kör düğümler atıldı içimde her nakışa benmişim her incinen yürekte eriyen ah yıkılan mağaralar bırakılmış ömrüme rüzgâr susmuş; kuşların kanatlarında keder tükenmeyen geceler getirirken öteden sensiz kalan turnalar gökyüzünü terk eder iklim çöller uğruna yakıyor perdesini aldatılan çocuğun avuçlarında boşluk sellere karışırken bu çaresiz sarhoşluk can kendisi dışında arıyor kendisini sen yokken yağmalandı yüreğimden akanlar nerdesin? neden katran kokuyor bahtımda tuz biz bahar vurgunları, pencereden bakanlar sen yokken karanlıkta aşka zindan olmuşuz nasıl da çoğaltmışız yalanın gölgesini can kendisi dışında arıyor kendisini yüreğim gergef gibi işledi yokluğunu nakışlarında yüzün filizlendi her akşam sen yokken, yangınlarda küle dönen benmişim ayırmışım küçülen varlığımı kendimden ayrılığı bilmeyen taşlara imrenmişim efkârıma sunarken yüce dağlar sisini sen yokken cinler bile ürperirdi adımdan gökkuşağı bulurdu doğum gününde ruhum can kendisi dışında arardı kendisini sensizlik yağmur düşen bir yaraydı her bahar her sonbahar ölümü tadardım kuytularda yüzünü görmeyince kırılırdı aynalar ruhum çılgın süvari, isyankâr ve hovarda sen yokken uykusunda ağlardı kar tanesi hayalinle yorgundu derdimin bahanesi ben içmeden kurudu çeşmeler; karardı su ben geçmeden yıkıldı köprüler; yandı nehir ihtiras, bin bir gece masallarında bezgin intihar, şirpençeli dağlar yıktı başıma ben hep senin ülkende yargılanan bir gezgin sen yokken siyah bana yoldaş olurdu kinle yelesinden huylanan küheylandı gençliğim ben hep senin uğrunda yürüdüm dehlizleri sen yokken aldatıldı kaşlarım kaleminle köy çilekeş yokluğun, şehir ayrılığınmış kan izi var gecenin kararan gövdesinde dilsizler, unutulmaz şarkılara sığınmış körler, şehlâ bakıyor taşların gölgesinde köle zincire vurmuş masum efendisini can kendisi dışında arıyor kendisini şimdi hangi burcundan baksam uzun bir aşkın toplasam sokaklara dökülen nergisleri hangi cellada mezar olsa kalbimde kader ayaklarına özge bir sevda mı toprağım yollar yurduna yine uçurumdan mı gider yıllardır tutmak için çırpınır ellerini o ıssız tapınaklar, o masum azizeler bir gün gelirsin diye aldattığım dizeler hala bir deniz gibi döver sahillerini bilmedim; gelincik mi döküldü kundağına hangi el beşiğine koydu o gün canımı girdiğin de ölümsüz çiçeklerin çağına yaprağınla, kokunla kuşattın her yanımı ev masalla bezendi, efsaneyle donandı oda, bir derviş gibi esrarınla sınandı çaresiz bir kurt gibi hayat emdi kanımı raksını seyre daldım kara yüzlü devlerin sen yokken gözlerimde tipi vardı; gülmedim kuyuya atılmadan yusuf oldu yüreğim sensiz deniz bulaştı gözlerime; silmedim adına Nazlı Eşna dediler; kıskandı su başka şeyler istedi toprağından bahçıvan rüzgar hep yanılgıyı taşıdı içimize doğduğunu duyunca kaçtı göğün uykusu tebessümü seninle öğrendi kum saati sensiz nabız serseri atıyor; kan yanıyor resmini büyütüyor samanyolunda âti seninle kafdağının devleri uyanıyor yaşasam da, ölsem de, avuçlarımda tüter buhurdanlık istemem artık; saçların yeter sensiz, göremez olur bulutlar dağ başını efsane uykularda yağmurları tükenir silinir gökyüzünden yıldızların izleri şakayıklar mahzundur sokak aralarında geceyi anlayamaz gündüzün dilsizleri kahramanlık veriyor şimdi son nefesini rüzgâr bir bilmecenin gözyaşıyla yıkanır vatansız kalanların kabuslarında bitkin can kendisi dışında arıyor kendisini atını terk ediyor süvariler; ufuk boş umut ağır bir rüya görüyor inleyerek ilâcını yitirdi sayrılar; hekim sarhoş sen yokken anlamadı hasret nedir, bir yürek her durakta yetimler ağlıyor mor çehreli seni gördü, köprüler yıkıldı; yollar deli ben böyle yürümezdim eskiden, ak adımla adımı bin bir hece yazamazdım adınla sensizlikten bunalır tenhalarda gezerdim batık bir gemi gibi derinlerde yüzerdim her sabah şimdi senin bahsini açıyorum her gün bir turna gibi göğünde uçuyorum endamına bakarken esrarını özlerim her gece gözlerinle kapanıyor gözlerim sen yokken denizlerin dibine çöktü acı köpüren dalgalara karıştı kan ve zehir sen yokken hayat yine dare çekti Hallac’ı yıllarca irin aktı vadiden; yandı nehir her bahçeden bir mezar gölgesi düştü bana ısırganlar ağlamış, zakkum gülmüştü bana sen yokken Azrail’i beklerdi dağda yolcu ağlayan urbasında ölüm vardı dervişin sen yokken kıpkızıldı kalpte mızrağın ucu sevdalı dudakları simsiyahtı âteşin kumrular benim için yakıyordu sesini can kendisi dışında arardı kendisini hep çeşmenin başında, hep susuzdum sen yokken tende sancıydı zaman; uykusuzdum sen yokken Nurullah Genç |