![]()
ÖZBEKİSTAN
Eski Komünist Kadrolar,
Müslümanlar Zulme Devam EdiyorSon dönemlerde Kafkasya da, İslam dünyasının yeni cephelerinden biri haline geldi. Sovyetler Birliği'nin dağılışının ardından bağımsızlıklarını kazanmaya başlayan Müslüman-Türk Cumhuriyetler, kısa sürede Rus yayılmacılığıyla karşı karşıya kaldılar. Rusya, gerçekte Sovyet döneminden kalma komünist kadrolarla ve aynı zihniyetle yönetiliyordu ve Orta Asya'yı arka bahçesi olarak görmeye devam etti. Bu "arka bahçe"yi düzenlemek için de, bölgedeki İslam karşıtı yönetimlerle ittifak kurma yolunu seçti.
Bugün gerek Kafkaslar gerekse Orta Asya'daki Müslümanlar, Rus yayılmacılığının ve Moskova ile işbirliği halindeki kendi yönetimlerinin tehdidi altındadırlar. Çeçenistan'da sıcak bir savaş devam ederken, Rusya Federasyonu veya BDT üyesi diğer Müslüman nüfuslu cumhuriyetlerde Müslüman halka karşı şiddetli bir baskı ve sindirme politikası uygulanmaktadır. Bu politika bazen açıkça Rus yönetimi tarafından yürütülmekte, bazen de Rus yanlısı yerel yönetimlerin eliyle sürdürülmektedir. Azerbaycan, Dağıstan, Çeçenistan ve Tacikistan'dan sonra yardım çığlığının yükseldiği bir diğer ülke de Özbekistan'dır.
Özbekistan'daki Anti-İslami Baskılar
Özbekistan yıllardır iç çatışmalarla boğuşmaktadır. Ülke ekonomisi çok büyük bir darboğaz yaşamakta ve Özbek halkı kıtlıkla mücadele etmektedir. Ülkesindeki en ılımlı muhaliflere bile yaşama hakkı vermeyen Kerimov yönetimi ise bu çatışmaların tam merkezinde yer almaktadır. İşte bu nedenle de Yeni Binyıl gazetesinin dış politika yazarlarından Mensur Akgün, Kerimov'u "Tek başına iç savaş çıkartabilecek üstün devlet adamı meziyetlerine sahip ender insanlardan" diye nitelerken abartma yapmamaktadır.44
Sovyetler Birliği'nin dağılışının ardından bağımsızlıklarını kazanmaya başlayan Özbekistan gibi Müslüman cumhuriyetlerin bazıları bağımsız bir çizgi izlemeye çalıştı. Ancak bu devletler Rusya'nın çeşitli girişimleri ve "entrika"ları ile karşılaştı. Özbekistan bu konuda örnek verilebilecek ülkelerden biridir. Rus yönetimine olan yakınlığıyla tanınan Özbekistan Cumhurbaşkanı İslam A. Kerimov ülkesindeki İslami duyarlılığı olan tüm güçlere karşı şiddetli bir savaş açmıştır. Kerimov'un Özbekistan'daki baskıcı yönetimi nedeniyle şu an zindanlarda elli binden fazla kişi bulunmaktadır. Özellikle de şehir merkezlerinde patlayan bombalardan sonra Kerimov, ülke genelinde binlerce insanı hapsettirmiş, dini eğilimi olan herkesi terörist olarak nitelendirmiş ve insan hak ve özgürlüklerini yok sayan bir yönetim uygulamaya koymuştur. Fakat onun bu baskıcı politikası, değil çatışmaları önlemek aksine daha da şiddetlendirmiş ve muhalefetin daha da güç kazanmasıyla sonuçlanmıştır. Açıktır ki Kerimov'un bu politikasının ardında, Kremlin'in yıllardır süregelen -ve Çeçen-Rus savaşıyla birlikte tüm dünyaya duyurulan- İslami uyanış korkusu yatmaktadır.
Rusya, Orta Asya'daki İslami
Uyanıştan Rahatsızlık Duymaktadır
Islam A. Kerimov80'li yıllarda Türk Devletleri'nde başlayan dini uyanış Kremlin'i rahatsız etmişti. Özellikle de Gorbaçov yönetimi, dini duyguların güçlenmesinden büyük kaygı duyuyordu. Bu politika o dönemin gazetelerine sık sık yansıyor, Kremlin yönetimi tarafından alınacak tüm önlemler de tarif ediliyordu. O dönemde Güneş gazetesinde yer alan bir haberde Gorbaçov'un İslam'a bakış açısı şu şekilde tarif ediliyordu:
Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri Mihail Gorbaçov'un uzun zamandır var olduğu kaydedilen İslam karşıtı politikasına son örnek, 24 Kasım'da çoğunlukla Müslümanların yaşadığı Özbekistan Cumhuriyeti'nin başkenti Taşkent'te yaptığı konuşma. Taşkent gazetesi Pravda Vostoka'nın verdiği habere göre, Gorbaçov konuşmasında, komünistleri dini öğretilere karşı daha kararlı ve güçlü bir tavır almaya çağırdı ve Müslüman bölgelerde siyasal katılımın, ateist propagandanın artırılmasını istedi.45
Bir başka haber ise Cumhuriyet gazetesinde yer almıştı. Dünyaca ünlü Time dergisinden alıntı yapılarak hazırlanan haberde Gorbaçov'un açıklaması detaylı olarak yorumlanmıştı:
Time dergisi, geçen yıl Kasım ayında, Sovyet Lideri Mihail Gorbaçov'un Özbekistan'ın başkenti Taşkent'te yaptığı açıklamada, ilk kez 'dinsel gösterilere karşı ateist propagandaya hız verme gereğinden' söz ettiğine dikkati çekerek, Orta Asya Cumhuriyetleri'nde İslam'ın gücünü korumasının Sovyet yöneticilerini giderek kaygılandırdığını belirtiyor. Dergiye göre, Müslüman dünyada radikal İslam akımının, Sovyetler Birliği'ndeki Müslüman Cumhuriyetlere de sıçramasından korkuyor.
Time dergisi Moskova'nın pratikte kilise, sinagog ve camilere sınırlamalar getirdiğini ve 'inananlara' karşı bir baskı politikası uyguladığını öne sürüyor. Yine Time'a göre, Sovyetler'de 18 yaşından küçük gençlerin dini eğitim görmesi yasak. Dergi, Hıristiyanlar için durumun daha istikrarlı olduğunu belirtiyor.
Time, İslam'ın Moskova için özel bir sorun ve özel bir kaygı kaynağına dönüştüğünü bildiriyor. Time, Sovyetler Birliği'nde halen 300-500 yasal olarak kayıtlı cami bulunduğunu bildiriyor ve Ekim Devrimi'nden önce ülkede 24 bin cami olduğuna işaret ediyor.
Bu olguya ek olarak, Orta Asya Cumhuriyetleri'nde İslam'ın etkisinin giderek yayılması da Sovyet liderini düşündüren başka bir konu. Örneğin, Pravda gazetesinde çıkan bir yazıda, Özbekistan Cumhuriyeti'nde, İslam öğretilerine karşı, ateist propagandaya yeterince ağırlık verilmediğinden yakınıldı.
Tacikistan'da ise yüksek düzeydeki bir yetkili, izinsiz vaaz veren hocaların sayısının artmasından yakınıyor. Herald Tribune'e göre, Orta Asya Cumhuriyetleri'nde İslam etkisini giderek artırırken, yeraltı İslam faaliyetleri de yoğunlaşıyor. Sovyet yetkilileri, son zamanlarda radikal İslam akımının da, Orta Asya Cumhuriyetleri'ni etkileme olasılığından kaygılanıyorlar.46
Fakat Gorbaçov'un ısrarla uygulattığı "dinsizlik propagandası" sonuç vermekten uzaktı. Güçlü bir yeraltı zenginliği üzerinde yüksek nüfuslu bir İslami güç, gittikçe büyüyordu. Bu İslami uyanışı durdurma görevi bu kez yeni Rus hükümetlerine düşüyordu. Bu görevi devralan ittifak, Özbekistan başta olmak üzere yukarıda saydığımız Orta Asya Cumhuriyetleri'nde karışıklık çıkarmak için türlü girişimlerde bulundu ve çoğu zaman da başarılı oldu.
25 milyon nüfuslu Özbekistan topraklarında her 500 kişiden biri dindar kimliği nedeniyle zindanda.
İSRAİL'İN ORTA ASYA'DAKİ İNCE HESAPLARI
SSCB'nin dağılmasıyla birlikte Orta Asya'daki Müslüman Cumhuriyetlerin birbiri ardına bağımsızlıklarını elde etmesinin önemi, pek çok devletten önce İsrail'in dikkatini çekmişti. Yahudi Devleti, bu gelişmenin ciddi bir stratejik anlam taşıdığının farkındaydı ve oluşacak güçlü bir İslam birliğinin kendi çıkarlarına ters düşeceğine inanıyordu.
Bu nedenle de, İsrail'in bölgedeki varlığı, 1990'ların başından beri giderek artan bir ivmeyle güçleniyor. İsrailli yöneticiler başta Özbekistan olmak üzere söz konusu cumhuriyetlere geziler düzenlediler, o cumhuriyetlerin bazı liderleri de İsrail'de boy gösterdi. İsrail, "tarımsal işbirliği", "askeri eğitim" ya da "teknolojik destek" gibi anlamlı yöntemlerle bu devletlere yaklaştı, kendini dost olarak tanıttı.
Kerimov yönetimi de her zaman için Rus ve İsrail yönetimine yakın oldu. İslam'a karşı bu iki güçle birlikte çok şiddetli bir mücadele başlattı. Bu savaş özellikle de son yıllarda çok büyük bir ivme kazandı. Yukarıdaki gazete haberleri bu derin ilişkiyi delillendirmektedir.
Kerimov yönetiminin ülkede estirdiği hava, bu ittifakın başarılı olduğunun önemli bir delilidir. Çünkü Helsinki İnsan Hakları Komitesi'ne bağlı olan Orta Asya'da İnsan Haklarını Savunma Örgütü'nün verdiği bilgilere göre Özbekistan'da zindanları dolduranların sayısı 50.000'i bulmaktadır. Özbekistan yönetimi ise tutuklananların sayısının 20.000'i bulduğunu itiraf ediyor, ama daha fazlasını inkar ediyor. Buna göre 25 milyon nüfuslu ülkede her 500 kişiden biri dindar kimliği nedeniyle zindanda.
Özbekistan'da gün geçtikçe artan çatışmalar, daha uzun bir süre karışıklığın durulmayacağını göstermektedir. Terör, su sıkıntısı, iç karışıklıklar, ekonomik sıkıntılar, hukuk dışı gelişmeler, insan haklarının ihlali gibi konuları birarada düşündüğümüzde ciddi bir düzelmenin ancak köklü değişikliklerle olacağı görülmektedir. Karşımızda zengin kaynaklar ve kültür mirası içinde yaşayan, ancak fakir ve istibdat yönetimi altında ezilen Müslüman bir halk bulunmaktadır.
Zulmün Sorumlusu: Kuran Ahlakından Uzak Yöneticiler
Din ahlakının yaşanmadığı bir ortamda huzurun, barışın ve güvenliğin sağlanması mümkün değildir. Ancak pek çok İslam ülkesinde, sözde Müslüman kimlikleriyle iktidarda bulunan yönetimler, Kuran ahlakından uzaklaşmanın ülkelerini ne kadar büyük bir kaosa sürüklediğini görmezden gelmektedirler. Gün geçtikçe dini kimliklerinden uzaklaşma tehlikesiyle karşı karşıya olan kimi Orta Asya ülkelerinde de bu nedenle bir refah oluşması mümkün değildir. Dinin getirdiği güzelliklerin yerine, komünist ve materyalist ideolojinin bir toplumda yaygınlaştırılması, geçmişteki örneklerinde de gördüğümüz gibi bir ülkeye ancak yıkım getirir. Çünkü din ahlakının olmadığı bir ortamda başa geçen yöneticiler adaleti, yardımlaşmayı, barışı değil, çıkarcılığı, bencilliği ve baskıcı bir yönetimi tercih etmektedirler. Allah bir ayetinde bu ahlaktaki insanların oluşturdukları tehlikeye şöyle dikkat çekmiştir:
O, iş başına geçti mi yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez. (Bakara Suresi, 205)
Allah'ın mescidlerinde O'nun isminin anılmasını engelleyen ve bunların yıkılmasına çaba harcayandan daha zalim kim olabilir? Onların (durumu) içlerine korkarak girmekten başkası değildir. Onlar için dünyada bir aşağılanma, ahirette büyük bir azab vardır.
(Bakara Suresi, 114)
Görüldüğü gibi, Allah'ın kitabına uyulmadığı müddetçe, yukarıdaki ayette söz edilen insanlar var olacaktır. Oysa Allah'tan korkan insanların yönettiği bir ülkede çok büyük bir dayanışma, yardımlaşma ve adalet hakim olur. Hiç kimsenin bir başkasına haksızlık yapmasına izin verilmez, her insanın her türlü ihtiyacı giderilir, sürekli yeni çözümler ve hizmetler üretilir. Halkın refahı ve huzuru için tüm imkanlar seferber edilir. İslam ahlakını yaşayan insanlar her türlü hizmeti karşılıksız yaparlar. Allah rızası için yapılan hizmetin, emeğin, yardımın karşılığı ise dünyada değil, ahirette beklenir.
Bunun en güzel örneği Allah'ın tarih boyunca insanlara gönderdiği elçilerdedir. Allah ayetlerinde insanları Allah'a ibadet etmeye, dini yaşamaya davet eden elçilerin kavimlerine şunu hatırlattıklarını bildirir:
Ey kavmim, ben bunun karşılığında sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait değildir. Akıl erdirmeyecek misiniz? (Hud Suresi, 51)
Notlar:
44- Yeni Binyıl Gazetesi, 1 Eylül 2000
45- Güneş Gazetesi, 22 Aralık 1986
46- Cumhuriyet Gazetesi, 7 Ocak 1987