Forum Hafızoğlu

Tam Versiyon: Halimiz, Ahvalimiz
Şu anda tam olmayan bir versiyonun içeriğine bakıyorsunuz. Tam versiyon'a bakınız.
Halimiz, Ahvalimiz (1) Nevzat Laleli
Nereye gidiyoruz yazı serisi [EMAIL="nlaleli@mynet.com"]nlaleli@mynet.com[/EMAIL]
Her yılın başında büyük gürültülerle yılbaşını kutlamak maalesef batıda olduğu gibi bizde de adet olmaya başlamıştır. Hâlbuki şöyle başımızı geriye çevirerek bakmamız ve geçtiğimiz yılda neler olmuştur? Biz, neler yaptık ve neler yapmamız lazımken yapmadık? Yaptıklarımız veya yapmadıklarımızdan bizi bugün üzenler nelerdir? Sevindiren ve mutlu kılanlar hangileridir? Bunları birer birer tespit ederek bir sonra ki yıl bizi sevindiren ve mutlu kılanları hareketlerimizi daha çok yapmak, bizi üzen ve mutsuz kılanlarını mümkün mertebe azaltmak ve sıfıra indirmenin gayreti içerisinde olmamız gerekmez midir?.
Bu türlü düşünce ve davranış, fert ve toplum olarak mutluluğu yakalamamızın yegâne yoludur. “Vur patlasın, çal oynasın” kabilinden yapılan eğlenceler belki bize bir anlık mutluluk kazandırabilir ama o an geçtikten sonra bizi büyük bir kargaşa ve kaosun içerisine düşüreceklerdir. Bu yıllardan beri artık tecrübeyle sabittir. 40–50 senedir birbirlerimize her yeni yılbaşı kutlamalarında mutluluk, saadet diledik durduk ta ne oldu? Gelen her yeni yıl giden yılı aratmadı mı?
Bu gün ülkemizde yaşanan ve gittikçe ağırlığını daha çok hissettiren ahlaki, ilmi, ekonomik, siyasi zorlukların temelinde işte bu yanlış düşünce ve davranış yatmaktadır.
2007 YE BAKIŞ YAPILIRSA
Geliniz evladını, ülkesini ve milletini seven insanlar olarak başımızı iki elimizin arasına alalım ve 2007’in bir muhasebesini birlikte yapalım. Sıkıntı ve buhranlarımızı tespit edelim ve bunlar için çözüm yolları arayalım.
Şunu da unutmayalım ki dertlerimizin katlanarak büyümesi ile bunlara çözüm bulunmasının tek yolu vardır. O da bu işleri siyasi platformda düşünmek ve orada çözüm bulmaktır. Yoksa kendi kendimize istediğiniz kadar düşünelim ve hatta fazla düşünmeden dolayı aklımızı oynatalım, nafiledir. Bununla hiçbir problem çözülmeyecektir.
Yarısına kadar su ile dolu bir bardağın dolu kısmını dikkate alarak inceleyelim ve kesinlikle ümitsizliğe düşmeyelim. Bilelim ki “Her derdin çaresi vardır. Yeter ki çareyi helalinde arayınız” buyuran hadis-i şerif bize en büyük müjdedir.
Değerli okuyucularıma benim de çok beğendiğim 2007 yılının bir değerlendirmesini arz etmek istiyorum. Bu değerlendirmenin üzerinde sizleri düşünmeye davet ediyorum. Böyle bir değerlendirmeyi kim yapabilir? Sorusunun cevabını ise sizin bulmanızı istiyorum.
KOMŞULARIMIZ VE IRKCI EMPERYALİZM
2007 yılı; barış adına, demokrasi adına, huzur adına, hepsinden önemlisi insanlık adına tarihin en karanlık yıllarından biri olarak hatırlanacaktır. Çünkü kendi menfaatleri için İslam coğrafyasını kana bulamaktan çekinmeyenler, sinsi emellerini ve hain planlarını en acımasız şekilde uygulamaya devam etmektedirler.
Bu yüzden Ecdadımızın yüzyıllarca barış ve huzur içinde yönettiği topraklar şimdi kan ve gözyaşına boğulmuş durumdadır. Afganistan işgal altında, Irak işgal altında, Filistin işgal altındadır.
Her gün bir başka İslam ülkesi bu karanlık planların hedefi olmaktadır. Bunun son örneği dost ve kardeş ülke Pakistan’da sahnelenmiştir. Pakistan’ın demokratik seçimlere hazırlandığı bir dönemde karanlık eller devreye girmiş ve ülkeyi büyük bir kaosa sürüklemek üzere düğmeye basmıştır. Çünkü onlar kaostan sonra kendi düzenlerini kurmayı şiar edinmişlerdir.
Benazir Butto suikastı bu karanlık planların bir sonucudur. Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir parçasıdır. Çünkü bu proje Endonezya’dan (Türkiye dâhil ) Fas’a kadar bütün bir İslam coğrafyasını kapsamaktadır. Bu yüzden net olarak söylüyoruz ki tetiği kimin çektiği önemli değildir. Önemli olan tetiğin arkasındaki eldir. Ve bu karanlık el, bu suikastla Benazir Butto’yu değil, bir İslam ülkesi olan Pakistan’ı hedef almıştır.
Çünkü Pakistan nükleer güce sahip bir İslam ülkesidir. Bu yüzden de uzun süreden beri İsrail ve ABD’nin hedefi halindedir. Onlara göre hiçbir İslam ülkesi nükleer çalışma yapamaz, nükleer güce ulaşamaz, ulaşmamalıdır.
Bu hak sadece kendilerindedir. İran’ın nükleer güç olma çalışmalarından rahatsız olanlar, elbette Pakistan’a sessiz kalamazlardı. Kalmadılar da. Pakistan’ın eski Başbakanı Navaz Şerif 1997’de Türkiye ile D-8’leri kurduğu ve 1998 de nükleer deneme yaptığı içindir ki aynı yıl askeri bir darbeye muhatap kalmış ve Suudi Arabistan’a sürgün edilmiştir.
Nitekim bu suikastın ardından kardeş ülke PAKİSTAN, büyük bir iç karışıklığın içine düşmüştür. Dükkânlar yağmalanmakta, parti binaları ateşe verilmekte, silahlı çatışmalar çıkmaktadır. Tam bir belirsizlik hâkimdir. Zaten bu suikastı tertip edenlerin amacı da budur.
Çünkü onlar için sadece menfaat vardır, kendi çıkarları vardır. Menfaatlerini gerçekleştirmek için en büyük suikastlara imza atmaktan çekinmezler. Yüzlerce masum hayatını kaybetmiş, binlerce çocuk yetim kalmış onlar için hiçbir önemi yoktur.
Bu oyunu bozmanın tek yolu, Pakistan halkının birlik ve beraberliğini muhafaza etmesidir. Ayrılıkları bir kenara bırakarak her zamankinden daha fazla birbirine kenetlenmesi ve ırkçı emperyalist oyunu boşa çıkarmasıdır.
FİLİSTİN, IRAK VE YERİMİZ
Ne acıdır ki, kendi çıkarları uğruna Irak’ta bir milyon kardeşimizi katledenler, sözde “barış” nutukları atmaktan da utanmıyorlar. Filistin’de, her gün yeni bir katliama imza atanlar, “demokrasi havarisi” kesilmekten çekinmiyorlar.
10 bin kilometre öteden gelip, İslam coğrafyasının kalbine kara bir hançer gibi saplanan ABD’ye bizim hükümetimiz, “Stratejik Ortağımız” diyebiliyor. Ellerinden Müslüman kanı akan ırkçı emperyalistlerle Davos’da, Washington’da, Annapolis’de el sıkışabiliyor. Endonezya’dan Fas’a kadar 22 İslam ülkesinin sınırlarını değiştirmeyi hedefleyen BOP projesinin Eş Başkanı olabiliyor. Ve yine Ilımlı İslam adı altında tek hedefi gerçek İslam’ı sulandırmak olan “Dinler arası diyalog”un Eş Başkanı ilan edebiliyor.
Oysa bu millet hiçbir zaman hiçbir şekilde zalime destek vermemiştir. Her zaman mazlumdan yana olmuştur. Bizim yerimiz Telaviv’de İsrail’in yanı değil, Gazze’de Filistin’in yanıdır. Washington’da Amerika’nın yanı değil, Bağdat’ta Iraklı, Tahran’da İranlı Müslümanların yanıdır. Bizim yerimiz zalimlerin değil, vatanları işgal edilen, topraklarından zorla çıkarılan, masum ve mazlumların yanıdır.
Gelecek yazı: HALİMİZ, AHVALİMİZ (2)
HALİMİZ VE AHVALİMİZ (2) Nevzat Laleli
Nereye gidiyoruz yazı serisi [EMAIL="nlaleli@mynet.com"]nlaleli@mynet.com[/EMAIL]
NİÇİN BUNLARI DESTEKLİYORUZ
2007 yılında bunun onlarca örneğine şahit olduk. Annapolis toplantısı bunlardan sadece biriydi. Annapolis kentinde 50’ye yakın ülke Amerika’nın ev sahipliğinde bir araya geldi. Amerika ve İsrail’in öncülüğünde gerçekleşen bu toplantıya maalesef en büyük desteği veren de Türkiye ve AKP iktidarı oldu.
Adı sözde barış toplantısıymış… Sözde Filistin sorununu çözeceklermiş… Barışçıl çözüm bulacaklarmış… Akan kanı durduracaklarmış…
Biz sizin bu toplantılarınızı çok gördük. Bu masallara artık karnımız tok. Dünyanın gözünün içine baka baka yalan söylüyorlar.
O kadar barış yanlısıysanız; Felluce’de camide masum Müslüman’ın kafasına kurşun sıkan kim! Ebugureyb’de Müslüman kadınların ırzına geçen kim! Irak’ta en az 550 bilim adamını öldüren kim! Elinde sapanla vatanını savunmaya çalışan Filistinli çocukların üzerine tank süren kim! 32 gün boyunca Lübnan’daki masum sivillere misket bombası yağdıran kim!
Bütün bunları yapanlar bu toplantıları yapanlarla aynı kişiler değil midir? Bunlar Kimi kandırıyorlar!
Sicilleri böylesine kabarık ve karanlık olanların barış ve demokrasi için çalıştıklarını söylemeleri tarihin en büyük ikiyüzlülüğüdür. Biz sizin barış ve demokrasi nutuklarınızın ne anlama geldiğini çok iyi biliyoruz. Ama şunu asla unutmayın ki bir gün bütün bu yaptıklarınızın hesabını vereceksiniz!
ABD’NİN ROLÜ
ABD Başkanı Bush, kendisini, “İsrail’in korunmasına ve ilerlemesine adamış bir başkan” olarak nitelendirmektedir. Bu yüzden bu sözde konferanslar, barış görüşmeleri bundan öncekilerde olduğu gibi dünyanın gözünü boyamaktan başka bir anlam taşımamaktadır.
Onlar lüks otellerin deniz manzaralı lobilerinde sahte barış nutukları atarlarken, İsrail tankları her gün Gazze’yi bombalamaya devam ediyor. Onlar yalancı tebessümlerle demokrasi havariliğine soyunurken Filistinli çocuklar açlıktan ve ilaçsızlıktan hayatını kaybetmeye devam ediyor.
Açıkça söylüyoruz ki İsrail İşgali altındaki Filistin toprakları iade edilmeden, vatanlarından çıkarılıp, yersiz yurtsuz bırakılan Filistinli mültecilerin geri dönmelerine izin verilmeden, Kudüs’ün Filistin’e iadesi gerçekleşmeden bölgeye huzur ve barışın gelmesi mümkün değildir.
TÜY DİKMEK BUDUR
Kendinize gelin! Yüz kere söyledik. Yine söylüyoruz. Amerika’nın ve İsrail’in ipiyle kuyuya inilmez. Domuzdan post bunlardan dost olmaz. Avrupa Birliği’ne, Amerika’ya bağımlı olmaktan vazgeçelim. Türkiye’ye Batı’ya kuyruk olmak değil, İslam coğrafyasına lider olmak yaraşır. Bin yıllık tarihimiz bize bu misyonu yüklemiştir.
Maalesef bütün uyarılara rağmen Recep Tayip Erdoğan hükümeti bütün beklentileri, bütün hayalleri boşa çıkarmıştır. 6 yıldır “reel politik” sözleriyle bu milletin değerlerine, tarihine, inancına sırtını dönmüştür.
Bu yüzden Siyonist planların en büyük mimarı İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perez’i TBMM’de konuşturmuşlardır. Konuşturmakla kalmayıp ayakta alkışlamışlardır. Bu yüzden Papa’nın heykeli önünde Avrupa Birliği Anayasasını imzalamayı marifet sayabilmişlerdir. Hava-i fişekler atarak bayram diye kutlayabilmişlerdir.
TÜRK-KÜRT KARDEŞLİĞİNİ BOZMAK
2007 yılında yüreğimizi parçalayan bir başka gelişme de teröre verdiğimiz şehitlerdir. Sevr arzusundan hiçbir zaman vazgeçmeyen karanlık ellerin sahipleri, hain planlarını 2007 yılında arttırarak uygulamaya koymuşlardır. Cudi’den, Gabar dağlarından gelen şehit haberleri, bayramlarımıza gölge, sevinçlerimize hüzün düşürmüştür. Nitekim bir müddet önce Diyarbakır’da patlayan ve masum çocuklarımızı hedef alan bomba bir kere daha Terörün iğrenç yüzünü göstermiştir.
Bu alçakça saldırıda hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, kederli ailelerine ve milletimize sabırlar, yaralı kardeşlerimize de acil şifalar diliyorum.
Bu hain ellerin ülkemiz üzerinde oynamakta olduğu en alçakça oyunlardan biri Türk- Kürt kardeşliğini bozmaya yöneliktir. Bunu taşeron ve ateist PKK terör örgütü eliyle yapmaya çalışmaktadırlar.
Ancak inanıyoruz ki, bundan önce olduğu gibi bundan sonra da bu kardeşliğini bozmaya kimsenin ama kimsenin gücü yetmeyecektir. Çünkü Türk-Kürt kardeşliği bu topraklarda yeni yeşermeye başlamış bir filiz değildir. Kökü 1000 yıllık din, tarih ve kültür birliğine dayanan bir ulu çınardır.
Çanakkale’den, Sarıkamış’a, İstiklal savaşından Kıbrıs’a aynı vatan, aynı ideal, aynı din için feda edilmiş bir can kardeşliği, kan kardeşliğidir.
Bu alçakça oyunlara karşı Türk’üyle, Kürt’üyle hepimiz uyanık olmak zorundayız. Birlik ve beraberliğimizi muhafaza etmeliyiz. Çünkü görünen odur ki 30 bin cana, 100 milyar doların üzerinde ekonomik kaybımıza neden olan bu oyun sık sık sahnelenmek istenmektedir. Bu konuda gereken tedbirler mutlaka yerinde ve zamanında alınmalıdır.
Bu yüzden meseleyi sadece terör boyutuyla ele almak ve çözümü sadece askeri tedbirlerde aramak tarihi bir hata olur. Güneydoğu meselesini sadece ekonomik boyutuyla ele almak da yeterli değildir. Dış güçlerin oyun ve planlarını göz ardı ederseniz, getireceğiniz bütün çözüm önerileri sonuçsuz kalmaya mahkûm olur.
Gelecek yazı: HALİMİZ VE AHVALİMİZ (3)