30-11-2007, 18:55
Kendinden başka nereye kaçabilirsin
kendinden başka kimin var
içimizdeki yalnızlık değil mi?
kimsesizliği esirgeme kurumunda büyüyen
esirgenecek neyin var?
yaşanmamışlığından başka
içindeki o üşüme, acılar
yaşanmıştan çok
yaşanmamışın eseridir aslında
kendi çarmıhımda asışım ruhumu
yalnızlığı en iyi dost bilişim
içimdeki o şiirden kaçışım
ve içimdeki o senden kaçışım
yaşanmamışlığın bir yarası değil mi içimizde?
beni sevmeyeceğini söyledin
en azından o an için
sonra yaz girdi aramıza
döndüğünde
her şey eskisi gibi olacaktı
ama
koca bir yaz girmişti aramıza
şimdi kıştı
ve kopmuştun kuru bir yaprak gibi
tutunduğun dalından
kendin bile sığmıyordun düşlerine
sana bile yer yoktu hayallerinde
içinde hep eksikti sevgin
hep bir yerde yanlış sevdin
yalnızlığında dahi
eksik bir şeyler vardı
yalnızlığın dahi
yalnızlık değildi aslında
içinde hep eksikti sevgin
ve hep eksik sevdin
eksik yaşadın
ağlamak, yaşamamak bu değildi
ağlarken bile
eksikti gözünde yaşların
ölü kelebekler biriktirip,
çiçek isimleri ezberliyordum
haydutluktu sevgim
kimi sevsem,
yalnızlığından ve yalnızlığımdan çalıyordum
kimi sevsem yaralarından çalıyordum
içimdeki boşluğum tükendi sanırken
aslında günden güne eksiliyordum
tik taklarını sayarsın günlerin
akreple yelkovanın kavuşmasını bile kıskanırsın
ve bir gece on ikide
hiç kavuşmamak üzere ayırırsın onları
odanın kimsesizliğe bakan penceresinden savurarak
sonra zamandan bahsederler,
zamanın ilaç olduğundan
her şeyi unutturacağından
sürekli avuntu cümleler kurarlar
yalnızlığın teneffüs aralarında
sense başka bir yerdesindir
zaman ölgün bir şekilde durmaktadır yanında
kalkıp çocukluğuna gitmek istersin
hatırlamadığın her anıya gitmek istersin
hiçbir şey hatırlamak istemezsin çünkü
hiçbir şey bilmek istemezsin
kalkıp çocukluğuna gitmek istersin sadece
geç kalmışlığını unutarak
bitkisel hayata girmiştir yalnızlık bile
nerde olduğunu anlamaya çalışırsın
aslında o an
içindeki boşluğun büyüyüp,
sen günden güne eksilirken
bütün ruhunu kapladığı andır,
içindeki kanamanın durduğu andır
kendini dünyaya yeni gelmiş gibi hissettiğin
belki de yeniden doğduğun
yani bu dünyaya yeniden geldiğin andır
yalnızlık ölmüştür
ve artık kimsesizliğindir
bitkisel hayattaki
kendi düşlerine sığmayışındır
eksik akan gözyaşlarındır
eksik olan sevgindir
eksik olan sensindir
o küçük bebeğin elindeki
kırılgan oyuncağı
adını yalnızlık fısıldarlar kulağına
elinden alırlarken oyuncağını
ve çocukluğudur aslında
yalnızlık fısıldarken
kimsesizliğin kulağına
melankolidir içindeki
yalnızlığın melankolisidir
kitaplar, şarkılar, çiçekler,
neyle uğraşsan avutmaz seni
içinin ıssızlığından korkmuşsundur bir kere
yaralarından korkmuşsundur
nasıl bir sessizliktir çığlığındaki
anlayamazsın
içindeki sessizlik nasıl bir çığlık?
farkına varamazsın kaybettiklerinin
sen, sen değilsindir
esirgenmiş yalnızlığındır
ve hep geceye vuran dalgaların
elinin terinde ıslanmasını isterim ellerimin
bitmesini istemediğim için an’ın
sınırsız
bir o kadar manasız cümleler kurarım
aşka sınır komşusu olan ülkelerde
ben hep ezilen halk olurum
aşka sınır komşusu olan ülkelerde
ben hep aşksız olurum
denize kıyısı olmasa da
çöle kıyısı vardır sevdalarımın
ve martılar uçuşur seraplarımda
yasemin yetiştiririm çöl ortasında
bir tek o vardır çiçek adlarından ezberleyebildiğim
avazım çıktığınca susmak
sessiz çığlıklar atmak isterim
ufuk çizgisinin bittiği yerde
elinin terinde ıslanmasını isterim ellerimin
yasemin yetiştiririm çöl ortasında
tek o vardır çiçeklerden bildiğim
biriktirdiğim ölmüş kelebeklerin kafesini açarım
haykırırım avazım çıktığınca
özgürsünüz diye.
özgürsünüz kelebekler,
özgürsünüz,
uçsanıza
uçsanıza diyorum
şimdi öldürücem hepinizi
özgürsünüz kelebekler
sussanıza.
kendim bile sığmıyorum hayallerime
kendimden başka kimsem yok
içimdeki yalnızlık
kimsesizliği esirgeme kurumunda büyüyen
ve esirgenecek bir şeyim yok
yaşanmamışlığımdan başka
çölde yetişen bir yasemin
uçmayan kelebekler
bir günlük ömürler
ıslanmamış eller
ve bitmeyen bir ufuk çizgisi
duyulmayan tik taklarım
gizlice kavuşmasına yardım eder
akreple yelkovanın
ben kafesini açarım ölmüş kelebeklerimin
bir martı uçup gelir,
ardından dev dalgalar gelir çölüme
buralar yalnızlık olmaktan çıkar
ellerim ıslanır
ben sen elimi tuttun diye
mutluluktan ağlarım
bir kelebek çıkar kafesinden
usulca siler gözyaşlarımı
elimden tutar
ve tutmamı ister yaseminin yapraklarını
ben yaseminin yapraklarını tutarım
ellerim ıslanır
ve ölmüş kelebeklerim uçar kafesinden
binlerce kelebek uçar kalbimden
bulutlara konup
el ele inerler yağmurlarla
çölde yetiştirdiğim yalnızlığıma.
ve artık yasemin kokar yalnızlığım
yaşanmamışlığımdan geriye kalan çocukluğum
yasemin kokar kimsesizliğim
kimsesizlik benden korkmaya başlar
terk eder çölümü
martılarımı
ufuk çizgimi
kelebeklerimi
yalnızlığı da alıp yanına
terk eder ıslanmış ellerimi
ve bana bırakır beni
zamanı, mekanı
yasemin kokan sevdaları
çölde yetişen çiçeğimi
bana bırakır sevmeyi.
kendinden başka kimin var
içimizdeki yalnızlık değil mi?
kimsesizliği esirgeme kurumunda büyüyen
esirgenecek neyin var?
yaşanmamışlığından başka
içindeki o üşüme, acılar
yaşanmıştan çok
yaşanmamışın eseridir aslında
kendi çarmıhımda asışım ruhumu
yalnızlığı en iyi dost bilişim
içimdeki o şiirden kaçışım
ve içimdeki o senden kaçışım
yaşanmamışlığın bir yarası değil mi içimizde?
beni sevmeyeceğini söyledin
en azından o an için
sonra yaz girdi aramıza
döndüğünde
her şey eskisi gibi olacaktı
ama
koca bir yaz girmişti aramıza
şimdi kıştı
ve kopmuştun kuru bir yaprak gibi
tutunduğun dalından
kendin bile sığmıyordun düşlerine
sana bile yer yoktu hayallerinde
içinde hep eksikti sevgin
hep bir yerde yanlış sevdin
yalnızlığında dahi
eksik bir şeyler vardı
yalnızlığın dahi
yalnızlık değildi aslında
içinde hep eksikti sevgin
ve hep eksik sevdin
eksik yaşadın
ağlamak, yaşamamak bu değildi
ağlarken bile
eksikti gözünde yaşların
ölü kelebekler biriktirip,
çiçek isimleri ezberliyordum
haydutluktu sevgim
kimi sevsem,
yalnızlığından ve yalnızlığımdan çalıyordum
kimi sevsem yaralarından çalıyordum
içimdeki boşluğum tükendi sanırken
aslında günden güne eksiliyordum
tik taklarını sayarsın günlerin
akreple yelkovanın kavuşmasını bile kıskanırsın
ve bir gece on ikide
hiç kavuşmamak üzere ayırırsın onları
odanın kimsesizliğe bakan penceresinden savurarak
sonra zamandan bahsederler,
zamanın ilaç olduğundan
her şeyi unutturacağından
sürekli avuntu cümleler kurarlar
yalnızlığın teneffüs aralarında
sense başka bir yerdesindir
zaman ölgün bir şekilde durmaktadır yanında
kalkıp çocukluğuna gitmek istersin
hatırlamadığın her anıya gitmek istersin
hiçbir şey hatırlamak istemezsin çünkü
hiçbir şey bilmek istemezsin
kalkıp çocukluğuna gitmek istersin sadece
geç kalmışlığını unutarak
bitkisel hayata girmiştir yalnızlık bile
nerde olduğunu anlamaya çalışırsın
aslında o an
içindeki boşluğun büyüyüp,
sen günden güne eksilirken
bütün ruhunu kapladığı andır,
içindeki kanamanın durduğu andır
kendini dünyaya yeni gelmiş gibi hissettiğin
belki de yeniden doğduğun
yani bu dünyaya yeniden geldiğin andır
yalnızlık ölmüştür
ve artık kimsesizliğindir
bitkisel hayattaki
kendi düşlerine sığmayışındır
eksik akan gözyaşlarındır
eksik olan sevgindir
eksik olan sensindir
o küçük bebeğin elindeki
kırılgan oyuncağı
adını yalnızlık fısıldarlar kulağına
elinden alırlarken oyuncağını
ve çocukluğudur aslında
yalnızlık fısıldarken
kimsesizliğin kulağına
melankolidir içindeki
yalnızlığın melankolisidir
kitaplar, şarkılar, çiçekler,
neyle uğraşsan avutmaz seni
içinin ıssızlığından korkmuşsundur bir kere
yaralarından korkmuşsundur
nasıl bir sessizliktir çığlığındaki
anlayamazsın
içindeki sessizlik nasıl bir çığlık?
farkına varamazsın kaybettiklerinin
sen, sen değilsindir
esirgenmiş yalnızlığındır
ve hep geceye vuran dalgaların
elinin terinde ıslanmasını isterim ellerimin
bitmesini istemediğim için an’ın
sınırsız
bir o kadar manasız cümleler kurarım
aşka sınır komşusu olan ülkelerde
ben hep ezilen halk olurum
aşka sınır komşusu olan ülkelerde
ben hep aşksız olurum
denize kıyısı olmasa da
çöle kıyısı vardır sevdalarımın
ve martılar uçuşur seraplarımda
yasemin yetiştiririm çöl ortasında
bir tek o vardır çiçek adlarından ezberleyebildiğim
avazım çıktığınca susmak
sessiz çığlıklar atmak isterim
ufuk çizgisinin bittiği yerde
elinin terinde ıslanmasını isterim ellerimin
yasemin yetiştiririm çöl ortasında
tek o vardır çiçeklerden bildiğim
biriktirdiğim ölmüş kelebeklerin kafesini açarım
haykırırım avazım çıktığınca
özgürsünüz diye.
özgürsünüz kelebekler,
özgürsünüz,
uçsanıza
uçsanıza diyorum
şimdi öldürücem hepinizi
özgürsünüz kelebekler
sussanıza.
kendim bile sığmıyorum hayallerime
kendimden başka kimsem yok
içimdeki yalnızlık
kimsesizliği esirgeme kurumunda büyüyen
ve esirgenecek bir şeyim yok
yaşanmamışlığımdan başka
çölde yetişen bir yasemin
uçmayan kelebekler
bir günlük ömürler
ıslanmamış eller
ve bitmeyen bir ufuk çizgisi
duyulmayan tik taklarım
gizlice kavuşmasına yardım eder
akreple yelkovanın
ben kafesini açarım ölmüş kelebeklerimin
bir martı uçup gelir,
ardından dev dalgalar gelir çölüme
buralar yalnızlık olmaktan çıkar
ellerim ıslanır
ben sen elimi tuttun diye
mutluluktan ağlarım
bir kelebek çıkar kafesinden
usulca siler gözyaşlarımı
elimden tutar
ve tutmamı ister yaseminin yapraklarını
ben yaseminin yapraklarını tutarım
ellerim ıslanır
ve ölmüş kelebeklerim uçar kafesinden
binlerce kelebek uçar kalbimden
bulutlara konup
el ele inerler yağmurlarla
çölde yetiştirdiğim yalnızlığıma.
ve artık yasemin kokar yalnızlığım
yaşanmamışlığımdan geriye kalan çocukluğum
yasemin kokar kimsesizliğim
kimsesizlik benden korkmaya başlar
terk eder çölümü
martılarımı
ufuk çizgimi
kelebeklerimi
yalnızlığı da alıp yanına
terk eder ıslanmış ellerimi
ve bana bırakır beni
zamanı, mekanı
yasemin kokan sevdaları
çölde yetişen çiçeğimi
bana bırakır sevmeyi.