06-11-2006, 16:39
Eşref-i mahlukat, yeryüzünün en şerefli varlığı olarak yaratılan biz insanların, düşünme ve konuşma kabiliyetinden yoksun hayvanlardan utanması söz konusu olabilir mi?.. içinizde hayır diyenler çıkabilecek belki ama son günlerde hayvanların yüzüne bakmaktan utanır oldum ben!..
Yeryüzünün en şerefli canlı varlığı olan insanların, içinde insan kılıklı mahlukatların olduğunu görünce yada duyunca sanırım ben insanım diyebilen herkes utan(mışt)ır. Sözüm on(lar)a bu insan kılıklı kişiler, hayat kadını olarak yaşamını idame eden bir kadının bedenini erkeklere pazarlayarak onun sırtından geçindikleri yetmezmiş gibi kadının henüz 17 aylık bebeğine aylarca ve defalarca tecavüz ettikleri, bebeğin götürüldüğü hastanede ortaya çıkıyor!...
İnsanlık, tarihte çok farklı ve acı tecavüz olaylarını gördü ama, insanları insan olmaktan utandıran, bu kadarda olmaz dedirten, hayvanlar aleminde dahi görülmeyen bu iğrenç bir o kadar da aşağılık tecavüzü ilk defa görüyor!..
Çocuklara karşı cinsel istismarcıları bu toplum sübyancı olarak adlandırıyor!.. peki bunlara ne diyeceğiz?.. bunları insanlığın hangi karesine koyacağız?... daha da önemlisi gelecek nesillere karşı insanlığa sürülen bu kara lekeyi nasıl sileceğiz?... bu gün korumaya ve korunmaya muhtaç olan bebek, yarın başına gelen bu iğrençliği kavrayacak yaşa gelip hesap sorduğunda, hangi mazereti sunacağız acaba!.. bu yaşananların bir mazereti var mıdır?...
Yaşanan bu iğrençlik karşısında Antropologlar, antropolojiyi yeniden düzenleme konusunda, durumdan vazife çıkaracaklar mı acaba?..
Öyle ya!.. ne insanların nede hayvanların böyle bir yaratıkları kabul etmeyeceğine göre bu yaratıklara bir sınıf bulmak insanları ve insanlığı rahatlatmak insan bilimi uzmanları antropologların görevi değil mi?...
Sosyolojik dejenerasyonun korkunç boyutları karşısında sosyologlar uyuyor mu?...
Sadece yiyip içen ve şehevi arzularının tatminine çalışan canlı varlıklara hayvan diyoruz!.. ve bu hayvanların sınırı ve ölçüyü kaçırdıklarına tarih şahitlik yapmış değil!.. peki, şehevi arzularını tatminde sınır tanımayan bu iğrenç yaratıkları tarih sayfalarına ne diye geçireceğiz?...
İşin daha da vahimi; hastane açıklamalarında, “Bebeğin üzerinde bulunan sperm örnekleri DNA testi için Adli Tıp’a gönderildi.” açıklamalarına rağmen, Adli Tıp’tan yapılan açıklamada “Tecavüzün olmadığı ancak, zorlamanın olduğu” yönünde görüş bildirerek bu olayı kapatmaya çalışmalarıdır bana göre…
Yeniden araştırılması için Adalet Bakanlığı’nın olaya el koyması ne tür sonuçlar doğuracak, bu sonuçlar kamu vicdanını ne kadar rahatlatacak? önümüzdeki günlerde göreceğiz!.. umarım, böyle bir iğrençliğin üzeri örtülerek değil, gerçekten yaşanmadığı konusunda vicdanları rahatlatacak bir sonuç çıkar!.. aksi taktirde, insanlık alemi var oldukça hayvanlık alemine karşı utanç ve mahcubiyet içerisinde yaşamak zorunda kalır!..
Marifet, “İrtica var” , “Laiklik elden gidiyor” , “Cumhuriyet rejimi tehlikede” , deyip, insanların inançlarına saldırmak, genç nesli inançlı yaşamaktan utanır hale getirmek değildir!..
Marifet, “Bayram protokolünde, başörtülü şehit anası olduğu için protokolü terk ederek, vatan uğruna evlatlarını feda eden, kanadı kırık, yüreği yaralı fedakar Türk kadınını, sahip olduğu makam ve mevki konusunda derin düşünce ve endişelere de sevk etmek değildir!..
Uğruna bayram protokolü terk edilen o şehit anasının oğlu, vatanı için gözünü kırpmadan ölüme gitti. Ne olduğu bilinmeyen bir ananın oğlu da 17 aylık bir bebeğe tecavüz etti!.. işte fark burada!..
İnsan yaratılmışların merkezidir. Diğer varlıklar onun etrafındaki hâleler gibidir. Kainatta imar ve yıkım adına ne yapılıyorsa genel sorumlusu insandır, çünkü onun nefsine "takva" da "fücur" da ilham edilmiştir. Bu iki kelime insanın bütün güzelliklerinin ve çirkinliklerinin de özetidir.
Bu gerçeklerden yola çıkarak, kendimize ve çevremize yön vermediğimizde gelecekte KİME NEYİ NASIL ANLATACAĞIZ?...
Yeryüzünün en şerefli canlı varlığı olan insanların, içinde insan kılıklı mahlukatların olduğunu görünce yada duyunca sanırım ben insanım diyebilen herkes utan(mışt)ır. Sözüm on(lar)a bu insan kılıklı kişiler, hayat kadını olarak yaşamını idame eden bir kadının bedenini erkeklere pazarlayarak onun sırtından geçindikleri yetmezmiş gibi kadının henüz 17 aylık bebeğine aylarca ve defalarca tecavüz ettikleri, bebeğin götürüldüğü hastanede ortaya çıkıyor!...
İnsanlık, tarihte çok farklı ve acı tecavüz olaylarını gördü ama, insanları insan olmaktan utandıran, bu kadarda olmaz dedirten, hayvanlar aleminde dahi görülmeyen bu iğrenç bir o kadar da aşağılık tecavüzü ilk defa görüyor!..
Çocuklara karşı cinsel istismarcıları bu toplum sübyancı olarak adlandırıyor!.. peki bunlara ne diyeceğiz?.. bunları insanlığın hangi karesine koyacağız?... daha da önemlisi gelecek nesillere karşı insanlığa sürülen bu kara lekeyi nasıl sileceğiz?... bu gün korumaya ve korunmaya muhtaç olan bebek, yarın başına gelen bu iğrençliği kavrayacak yaşa gelip hesap sorduğunda, hangi mazereti sunacağız acaba!.. bu yaşananların bir mazereti var mıdır?...
Yaşanan bu iğrençlik karşısında Antropologlar, antropolojiyi yeniden düzenleme konusunda, durumdan vazife çıkaracaklar mı acaba?..
Öyle ya!.. ne insanların nede hayvanların böyle bir yaratıkları kabul etmeyeceğine göre bu yaratıklara bir sınıf bulmak insanları ve insanlığı rahatlatmak insan bilimi uzmanları antropologların görevi değil mi?...
Sosyolojik dejenerasyonun korkunç boyutları karşısında sosyologlar uyuyor mu?...
Sadece yiyip içen ve şehevi arzularının tatminine çalışan canlı varlıklara hayvan diyoruz!.. ve bu hayvanların sınırı ve ölçüyü kaçırdıklarına tarih şahitlik yapmış değil!.. peki, şehevi arzularını tatminde sınır tanımayan bu iğrenç yaratıkları tarih sayfalarına ne diye geçireceğiz?...
İşin daha da vahimi; hastane açıklamalarında, “Bebeğin üzerinde bulunan sperm örnekleri DNA testi için Adli Tıp’a gönderildi.” açıklamalarına rağmen, Adli Tıp’tan yapılan açıklamada “Tecavüzün olmadığı ancak, zorlamanın olduğu” yönünde görüş bildirerek bu olayı kapatmaya çalışmalarıdır bana göre…
Yeniden araştırılması için Adalet Bakanlığı’nın olaya el koyması ne tür sonuçlar doğuracak, bu sonuçlar kamu vicdanını ne kadar rahatlatacak? önümüzdeki günlerde göreceğiz!.. umarım, böyle bir iğrençliğin üzeri örtülerek değil, gerçekten yaşanmadığı konusunda vicdanları rahatlatacak bir sonuç çıkar!.. aksi taktirde, insanlık alemi var oldukça hayvanlık alemine karşı utanç ve mahcubiyet içerisinde yaşamak zorunda kalır!..
Marifet, “İrtica var” , “Laiklik elden gidiyor” , “Cumhuriyet rejimi tehlikede” , deyip, insanların inançlarına saldırmak, genç nesli inançlı yaşamaktan utanır hale getirmek değildir!..
Marifet, “Bayram protokolünde, başörtülü şehit anası olduğu için protokolü terk ederek, vatan uğruna evlatlarını feda eden, kanadı kırık, yüreği yaralı fedakar Türk kadınını, sahip olduğu makam ve mevki konusunda derin düşünce ve endişelere de sevk etmek değildir!..
Uğruna bayram protokolü terk edilen o şehit anasının oğlu, vatanı için gözünü kırpmadan ölüme gitti. Ne olduğu bilinmeyen bir ananın oğlu da 17 aylık bir bebeğe tecavüz etti!.. işte fark burada!..
İnsan yaratılmışların merkezidir. Diğer varlıklar onun etrafındaki hâleler gibidir. Kainatta imar ve yıkım adına ne yapılıyorsa genel sorumlusu insandır, çünkü onun nefsine "takva" da "fücur" da ilham edilmiştir. Bu iki kelime insanın bütün güzelliklerinin ve çirkinliklerinin de özetidir.
Bu gerçeklerden yola çıkarak, kendimize ve çevremize yön vermediğimizde gelecekte KİME NEYİ NASIL ANLATACAĞIZ?...