BİRİNCİ BÖLÜM

 

RASULULLAH(S.A.S.)’İN GÖNDERİLMESİNDEN  ÖNCE YAHUDİLER

 

Musa(a.s.)’a uyan yahudiler: İbrahim(a.s.)’in oğlu İshak(a.s.)’ın ve onun oğlu olan Yakup(a.s.)’ın soyundandırlar. Yakup(a.s.)’ın oğlu Yusuf(a.s.)’ın çağrısıyla Mısır’a göç eden yahudilerin orada nesilleri oldukça çoğaldı. Genellikle bütün Yahudiler Yusuf(a.s.) ve kardeşlerinin oluşturduğu on iki kardeşin(sıbt) neslindendir. Onlar Mısır halkının arasına karışıp onlarla haşır neşir olmayı istemeyerek kendilerini daima onlardan ayrı tuttular. Herbir kabilenin soyunun diğer bir kabilenin soyuyla karışmaması, hangi kabileye kimlerin mensup olduğunun bilinmesi ve şerefli saydıkları neseplerinin korunmasını garanti altına alma isteği ve de nebiler soyundan olmaları itibariyle diğer milletlere karşı olan üstün gelme hevesleri sonucu onları diğer milletlerden ayıran karakteristik özelliklerini muhafaza edebilmeleri için aralarında anlaşmaya vardılar.

 

Mısır da yaşadıkları bu ayrılık ve bununla birlikte soylarını üstün görüp yüceltme hisleri, Mısır da ki durumlarını endişe verecek acı bir hale soktu. Mısır da yaşayan yabancı bir topluluk olmaları Mısırlıların ve firavunların kendilerine karşı tavır almalarına sebep oldu. Öyle ki Mısır firavunlarından birisi onları çok şiddetli baskı, zulüm ve işkenceye tabi tutmuştur.

 

Allah’u Teala düştükleri bu alçaltıcı durumdan İsrailoğullarını kurtarmasında ki nimetini hatırlatarak şöyle buyurmaktadır: Size işkence eden, kadınlarınızı sağ bırakıp oğullarınızı boğazlayan firavun ailesinden sizi kurtarmıştır.”[1]

 

Bu şekilde Mısır da ki yahudilerin sert darbe ve şiddetli baskılar karşısında korku ve endişe dolu bir atmosferde yetişen nesilleri gittikçe çoğalmaktaydı. İşte bu durum çoğalan neslin zihinlerinde derin izler bırakarak hayat ve insan  hakkındaki karakteristik görüş ve bakış açılarını, insan yaşantısındaki toplumsal yaşam prensiplerini belirli bir rotaya koymasını sağladı. İçlerinde gizledikleri kin ve intikam duygusunu rengi ve cinsi ne olursa olsun her insana karşı devam ettirdiler. Bu gibi özellikleri kıyamete kadar devamlı kalacak köklü bir miras haline dönüştü. Allah’u Teala Hz. Musa(a.s.)’nın komutası altında onları Mısır dan çıkartarak firavunun zulmünden denizi yararak kurtardı. Kudret helvası ve bıldırcın ile nimetlendirdi.

 

Hz. Musa(a.s.) Rabbiyle görüşmeye gittiğinde Hz. Harun(a.s.)’ı zayıf görerek altın buzağıya tapındılar. Musa(a.s.) dönünce de onu birtakım şeylerde zorladılar. Dediler ki:”Apaçık bir şekilde Allah’ı görünceye kadar inanmayacağız.”[2]

 

Allah’u Teala onların üzerine tehdit olarak Tur Dağını kaldırınca da korkarak teslim olup söz vermelerine rağmen tekrar ahitlerini bozdular. Musa(a.s.)’ a isyan ederek Allah(c.c.)’un avlanmayı yasakladığı cumartesi gününde ki alışkanlıklarına dönünce Allah(c.c.) onları maymun ve domuzlara çevirdi. Bundan sonra kutsal yere girmelerini emretmesine rağmen bunu reddetmelerine karşılık olarak Allah(c.c.) onları uçsuz bucaksız bir çölde başıboş kaybolmuş bir şeklide kırk sene kalmaları suretiyle cezalandırdı. Çölde kırk sene kadar cezalarını çektikten sonra Allah(c.c.) onları affıyla nimetlendirdi. Kutsal şehir Kudüs’e girdiler. Ama bu kez de isyan ederek söylemeleri emredilen sözü değiştirdiler.

 

Birbiri ardı sıra kendilerine nebiler geldikçe tuzaklar hazırlayıp onları öldürdüler ve dünyada bozgunculuk çıkartarak Allah’ın dinini tahrif ettiler. Sonra Allah’u Teala onlara İsa(a.s.)’ı gönderdi. İşledikleri kötülük ve sahtekarlıklarından vazgeçmeleri, yaptıkları hatalarından dönmeleri tahrif ettiklerini düzeltmeleri ve de ona uymaları gerekirken İsa(a.s.)’ı öldürmeye karar verdiler. Fakat Allah(c.c.) O’nu onların elinden kurtardı.

 

Allah Tebareke ve Teala bu konuyla ilgili olarak buyuruyor ki: .......ve “Meryem oğlu İsa Mesih’i(Allah’ın elçisi) öldürdük” demelerindendir. Oysa O’nu öldürmediler ve asamadılar. Fakat onlara öyle göründü.[3]

 

Allah’ın Rasulü’yle böylesine küstahça alay etme ve ona meydan okuma onların kanına nasıl işledi.?!... Övünerek ve alay ederek diyorlardı ki:” Biz Meryem oğlu İsa Mesih’i(Allah’ın elçisi)  öldürdük.[4]

 

Aralalarında yaşadığı müddetçe Mesih(a.s.)’a yaptıklarıyla yetinmediler. Mesih(a.s.) hakkında ki iftiralarını, kendilerinden sonra gelecek nesillerine iletmek amacıyla yalanlarla dolu kitapları “ TALMUD”[5] a yazdılar. “Talmud” da İsa(a.s.)’dan şöyle bahsedilmektedir.

 

1-               Yesu-İsa(a.s.) Yahudi dininden döndü ve putlara taptı.

2-       Mesih(a.s.) deli, sihirbaz ve putperesttir.  Ona uyan mesihiler de onun gibi kafirdirler.

3-               İnsanlar içerisinde kafir olanların en alçağı Mesih(a.s.) ve ona uyanlardır.

4-               Mesihilerin kiliseleri sapıkların yuvaları ve putlara tapılan yerlerdir.  Buraların Yahudiler tarafından tahrif edilmesi gerekir.

5-               Zulüm ve sapıklığın odağını teşkil ettiği ve yanlışlarla dolu olduğu için Hıristiyan incililerinin yakılması gerekir.

6-               Hıristiyan kiliseleri pislik yerleri ve oradaki vaizler de havlayan bir köpektir.

7-               Her Yahudi’nin her gün üç defa Hıristiyanlara lanet etmesi gerekmektedir.

8-       İsa(a.s.) ateş, katran ve ziftin arasında cehennemin en dip köşesindedir. İsa(a.s.)’yı annesi Meryem zina yoluyla Askeri Bendara’dan hamile kalmak suretiyle dünyaya getirmiştir.

 

 

 

 

MESİH(A.S.) DAN SONRA Kİ YAHUDİLER

 

İsa’nın getirdiği tevhid dinine ve ona uyanlara karşı savaşa devam eden yahudiler, hristiyanları öldürmekle yetinmeyip bu noktada ellerine geçen her fırsatı değerlendirerek onlara karşı çeşitli tezgahlar düzenlediler.

 

Yahudiler, hristiyanları öldürmek ve onları mahvetmekten aciz olduğu, zayıf düştüğü zamanlarda ise mali otoritelerini kullanarak hristiyanlığa hücum edip Mesih’e ve annesinin haklarına tecavüz eden kitaplarını yeryüzünde yayılmasını sağlamak suretiyle de onlarla kültürel savaşa girişiyorlardı.

 

Yaptıkları bunca azgınlıktan sonra Allah’u Teala onların günahlarını bağışlamadığı gibi onları Rumların saldırısına da musallat kıldı ve ufalanmış ekmek gibi paramparça oldular. Bununla birlikte dünyanın fesat tohumu ektikleri her tarafından ve yaşadıkları yerlerden oraların halkı tarafından göçe zorlandılar.

 

...ve Allah Teala bu bölünmüş, dağılmış küçük topluluklardan bir grubu Arap Yarımadası’na yerleştirdi Onlarda bilhassa orada ki Medine şehrini benimseyerek orayı vatan edindiler.

 

 

HZ. MUHAMMED(S.A.S.) ZAMANINDA YAHUDİLER

 

Medine’de ki yahudiler Tevrat’ın müjdelediği, özelliklerini açıkladığı, nerede ortaya çıkıp nereye gönderileceğin- ki o yer Arap yarımadasıdır- bildikleri rasulü bekliyorlardı. Bu rasulün dağınık olan topluluklarının birleşmesini sağlamak üzere özellikle kendilerine gönderileceğine inanıyor ve tekrar Hz. Davud(a.s.)’ın mülküne ve şanına kavuşacaklarını umuyorlardı. Çünkü onlar güya Allah(c.c.)’un sadece kendilerinin rabbi olduğunu onlardan başkasının Allah’ı sahiplenemeyeceğini düşünüyorlardı.

 

Rasulullah(s.a.s.) ilk önce kendi kavminden başlama suretiyle toplumun bütününe davet etmekle yükümlü olarak Arap’dan  -İsmail(a.s.)’ın oğullarından- geldiği zaman, yahudiler Hz. Muhammed(s.a.s.)’e sırtlarını çevirdiler ve getirdiği şeyi yoketme amacına yönelik planlar kurmaya başladılar.

 

Bu, daha İslam davetinin ilk başladığı sıralara rastlar. Daha sonra düşmanlık ve saldırganlık da  Mekke müşriklerini onlara karşı kışkırtıp inananların işkenceye maruz kalmalarını sağlamaları ise cabasıdır. Onlar Rasulullah(s.a.s.)’ e ve risaletine karşı gizli bir savaşa girişmişler ve her türlü fitne ve fesat çıkarıcı sözleri çıkarmaktan geri kalmamışlardır. Müşriklerde Ehli Kitap’dan olmaları nedeniyle yahudilerin bu noktada ki sözlerine güveniyorlardı.

 

Müşrikler yahudilere: “Biz mi iyiyiz, yoksa Hz. Muhammed (s.a.s.) mi?” diye sorduklarında onlarda “bilakis siz ondan daha iyisiniz” diyorlardı.[6]

 

Bu sözleriyle ellerinde bulunan Tevrat’ta bile küfür sayılan amelleri işliyorlardı. Bununla da yetinmeyip hak olduğunu bildikleri halde İslam’ı inkar ettiler. Allah’u Teala bu konuyla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:”Ne zamanki Allah katından onlara, kendilerinde olanı tasdik eden Allah katından onlara kendilerinde olanı tasdik eden kitap geldi. -ki onlar bundan önceleri, inkar edenlere karşı kendilerine yardım gelmesini beklerlerdi- bildikleri gelince onu inkar ettiler. Allah’ın laneti inkar edenlerin üzerine olsun.”[7]

 

 

ÇİRKİN BİR SALDIRI

 

İslam dini yavaş yavaş kalplerde ki yerini almaya başlamış adeta Medine’yi Münevvere de yeni bir güneş doğmuştu. Bu sefer yahudiler taktik değiştirerek İslam’a ve onun ehline karşı olan gizli savaşını açık savaşa çevirmek suretiyle her türlü plan, hile, tezgah, desise yollarını kullanmaya başlamışlardır.

 

Allah’ın onları rezil-rüsvay ettiği, planlarını alt üst ettiği zamanlarda ise Allah’a ve Rasulüne karşı savaş için yeni bir metodu yani nifak yönünü takip etmekteydiler. İslam’a (güya) girip onu içten yıkmak suretiyle müslümanmış gibi görünmeye başladılar.

 

 

RASULULLAH(S.A.S.)’DEN SONRAKİ İNSANLAR

 

Yahudi şeytanları, Kur’an ve sünneti tahrif etme noktasındaki çabaları sonuçsuz kalınca; güçlerini bu kez müslümanların kendileriyle İslam arasında ki bağı koparmaya yönelttiler. Öyle ki, müslümanlar arasına bozuk olan inançları yayıp müslümanların dinlerinde şüpheye düşmelerine neden oldular. Onların kalplerini hastalandırıp akıllarını işlemez hale getirdiler. Artık müslümanlar iyiliği bilmez kötülüğü reddetmez hale geldiler. Tam manada Rablerini tanımaz, hakla batılı, iyiyle kötüyü, helalle haramı ayırdedemez oldular. (Ancak Allah’ın hidayet ettiği kişi müstesna)

 

Yahudiler müslümanlar arasına ayrılık tohumu ekmede başarılı oldular. Nerede doğru yoldan sapmış bir cemaat, sapık bir mezhep, garip bir söylenti ve nerede de Kur’an ve sünnetten uzak bir topluluk varsa orada muhakkak yahudinin parmağı vardır. Böylelikle münafık yahudiler  bu safların arasına sapık fikirlerini yerleştirip onu devamlı beslemektedirler.

 

Bahsetmiş olduğumuz Kur’an ve sünnetden uzak bu topluluklar müslümanların arasında ayrılığı yaydılar ve böylece belli  bir sabit fikre sahip gruplar türedi. Mutezile, Kaderiye, Hariciler, Şia vb. Bu sapık cemaatlerden belli bir sabit fikre sahip olanların her birisi; karşısındaki  toplulukla savaşan ve tartışan fırka haline dönüştü. Bu çekişme bazen sözle bazende kılıçla oldu. Münafık Yahudiler; Kominizm, Sosyalizm, Milliyetçilik, Liberalizm, Demokrasi vb. gibi fikir sistemlerini, yönetim tarzlarını ve gruplarını insanlara süslü göstermeyi başardılar. Yahudiler bu sapık yapılaşmalara fertleri çekebilmek için; içkiyi, kadınlı erkekli toplantıları, kumar masalarını, parti kutlamaları ve açık oturumları kullanarak sonuçta dünyanın çeşitli bölgelerinde ki milyonlarca insanı kötü bir bataklığa sürüklemeyi başardılar.

 

Yahudi ve şeytan şerrin ve fitnenin iki yüzüdür.

 

Şeytan, şerrin ve fitnenin gizli yüzü, yahudiler ise açık yüzüdür.

 

Yahudinin hayat hikayesini okuyan kimse, yahudinin kimliğinde (şahsında) şeytanı  gördüğüne biran bile şüphe etmez. Öyle ki sanki şeytan insan suretinde görünür ve her bir yahudinin teker teker şahsında yer alır.

 

Denilebilir ki; Yahudinin bütün bunlardan amacı nedir?.

 

Niçin Yahudiler bütün vakit ve onca çabalarını yeryüzünde bozgunculuğun ve ahlaki çöküşün yayılması ve insanların hayatlarından İslam’ın uzaklaştırılması için sarfediyorlar.

 

Bunun sebebinin asırlardan beri yahudilerin gizli olan planlarının esaslarını; bütün yeryüzünü istila etmek, oraya Davud(a.s.) neslinden bir kralın hükmetmesini sağlamak, İsrail oğullarını eski mülklerine tekrar kavuşturmak ve bütün halkları kendilerine tekrar boyun eğmek oluşturmaktadır.

 

Aynı zamanda öncelikle Kudüs(Orşelim)’ü yahudi hükümetinin merkezi haline getirmek, sonra eski Roma imparatorluğunun başkenti olan Roma’yı ilelebet başkent kılmakla gizli planlarının bir kısmını teşkil etmektedir.

 

İslam dinini ve ahlakının tam kökleştiği yerlerde yahudiler istila ve köleleştirme hareketlerinde güçsüz düştüklerinden dolayı bu mücrimlerin yaptıkları ilk iş yeryüzü halkını din ve ahlaktan uzaklaştırmak için bütün güçlerini kullandılar.

 

 

 

YAHUDİ’NİN YAPMAK İSTEDİKLERİ

 

1-Halkın bozulmasını sağlamak. Bu da içki, faiz, zina, hile, hıyanet v.b. gibi karmakarışık nice iğrenç ve berbat silahlarla onun ahlakını zayıflatmak suretiyle çalışmalarda bulunmak

 

2-Gizli topluluklar ve heyetler yoluyla yeryüzünün her ülkesinde çalkantılı dönemler, ayrılık ve fitneyi körüklemek. (siyasi, dini, sanatsal, sporsal faaliyetler, mason locaları ve rotary klüpleri[8] yollarıyla). Yahudiler bütün bunları yaparken kendilerinin sımsıkı bağlarla birbirlerine kenetlenmesine ve bu yıkıcı faaliyetlerinden topluluklarının uzak tutulmasına özen gösterdiler.

 

3-Hükümetler ve halkı arasında fitne ateşini körüklemek. Hükümetlere birtakım sahte oyun ve yollarla halkını ezdirmek ve onlara baskı yapmasını sağlamak ve halkında hükümete başkaldırmasına yönelik başkaldırmasına yönelik çalışmalarda bulunmak. Yani hem hükümeti  halka hemde halkı hükümete düşürmek. Bu şekilde hükümetle halkı arasında devamlı bir çekişme meydana getirmek.

 

4-Kralların, vezirlerin, bakan ve başbakanların kendilerini halklarından üstün görmelerin sağlamak ve onları bilhassa makam, rüşvet, kumar, içki, kadın ve diğer tezgahlarıyla bozarak istediklerini yaptırmak.

 

Din; yeryüzü hakimiyeti davalarında yahudi planlarına karşı duran(onu yıkan) sağlam bir engeldir...Zamanının başlangıcında hrıstiyanlık İslam dininin davet ettiği Tevhid  iyi ahlaka ve davranışa davet ettiği için Yahudiler bu dini en tehlikeli düşman ilan ettiler. Hristiyanlar’ın üzerinden zaman geçip de Tevhid’den uzaklaştıklarında yahudilerin  Amerika ve Avrupa da düşünce yapısına soktukları fesat ve çöküntü tohumları yeşermeye başladı ve dinin etkinliği azalmaya başladı. Böylece yahudiler hristiyanlar’ın dinsiz olduklarından tamamen emin olduktan sonra planlarını uygulatmada onlarıda kendilerine asker yaptılar. Şimdi ise yahudilik, hristiyanlık engelini aşıp onu hallettikten sonra karşısından engel olarak duran İslam dinini ve müslümanları aşabilmek için daha önce hristiyanlıkta yaptıkları gibi dini yıkıcı mezhepleri, fikirleri birbirleriyle çelişkili fırkaları yayma çabası içerisindedir. Çünkü müslümanlar İslam’dan uzaklaşıp tamamen bozulduğunda kendi planlarını uygulamak için karşılarında herhangi bir engel kalmayacaktır.

 

İşte bütün özellikleriyle yahudiler böyle bir topluluktur. Yahudiler ilahi dinlere ve özelliklede İslam’a karşı savaş ilan etmişlerdir. İnsanları; hayvani arzulardan başka bir şey düşünmeyen bir sürü haline getirmeyi planlayan yahudiler, onları hayvandan daha aşağı bir seviyeye düşürmeye de muvaffak olmuşlardır.

 

İnsanlar arasında yahudiler’in yaptıkları bu alçak planlar tahrif olmuş Talmuti dini öğretilerinin pratik uygulamasından başka bir şey değildir. İşte bu yüzden her müslümanın bunu bilmesi gerekir. İnşallah gelecek bölümde bu talmuti öğretilerinin bir kısmını arzedeceğiz.

 


 


[1] (Bakara:49)

[2] (Bakara:55)

[3]  (Nisa: 157 )

[4] (Nisa:157 )

[5] Talmud: Yahudilere dinini, ahlakını ve adabını öğreten bir kitaptır. Bu kitap da Yahudilerin uygulaması gereken gizli emirler mevcuttur. Tevrat dan ayrı bir kitap olup içinde birbirine zıt ve çelişkili haberler vardır.

[6] Bezzar sahih senetle rivayet etti.

[7] (Bakara:89)

[8] Beynelminel olan bu rotary klüplerinin ilkini Şikagoda Amerikalı Yahudi Paul Harmey kurmuştur. Fikri dini ihmal ederek yalnızca insanlığa önem vermek temeline dayanan rotary klüplerinin üyeleri, toplumun ileri gelenlerinden seçilir. Yahudiler bu klüplerine çok sayıda kişileri üye yapmayı başarmışlardır. Yeryüzünde yaklaşık 7862 rotary klüp mevcuttur. Sadece Mısır da 15 tane vardır.  Kamus siyasi”siyasi sözlük sf. 709”